Kendi bireysel hayat zorluklarımdan bahsetmeyi sevmem, acizlik ve acındırma duygusundan haz etmem; ancak bizler sustukça ortalık toz alanına dönüyor; kirlilik, veba gibi her tarafı kaplıyor.
Bu sıralar sahte diplomalar havada uçuşuyor. Dört yüz sahte diplomadan söz ediliyor, bu işi derinleştirenler rakamın çok daha yüksek, binlerce olduğunu belgelemeye çalışıyorlar.
Bu diplomalar sayesinde devlette ve akademilerde utanmadan pişkince görev yapmaya devam edenler bakın üniversite diploması nasıl alınıyormuş anlatayım:
Sene seksenlerin son dönemeci, üniversite sınav sonuçları açıklanmış: Gazeteden Ankara Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazandığımı öğreniyorum.
Hayatımın en sevinçli gününü yaşıyorum. Halbuki o sevincin bedeli çok ağır.
Evliyim, hamileyim, ekonomik zorluklar içindeyim. İş ararken üniversite kazanmam bir anlık kararsızlık bile göstermeden yolumun güzergahını anında değiştiriyor.
Hemen kaydımı yaptırıyorum, ilk yıl hazırlık okuyacağım.
Anadolu’da bir kasabada ortaokul ve lisede Fransızca dersleri genelde boş geçmiş, lise sonda yeni mezun bir öğretmen gelmiş derslerimize, iyi öğretiyor. Altı yıllık ortaöğretimde Fransızca hikayemin uzunluğu topu topu iki, iki buçuk yıl..(Bu bölümü nasıl oldu da kazandın diye sorulursa, kendi çabalarımla diye cevap vereceğim.) Edebiyatı seviyormuşum(farkında değilmişim) Lise ikinci sınıfta Stendhal’in “Kırmızı ve Siyah” romanını okuduğum için Fransız edebiyatına merak sarmıştım. Bir kitap benim hayat çizgimi belirlemişti…
Elbette kendi çabalarım Galatasaray, Tevfik Fikret gibi Fransız okulları ve Fransa ve Belçika’da çocukluğunu geçirip bölüme okumaya gelenlerin yanında çok yetersiz kalacaktı…
Ve zorluk bununla sınırlı kalmayacaktı. Ev ile okul arasındaki en az otuz kilometrelik yolu iki-üç aktarma yaparak her gün ve genelde ayakta (otobüsle gidip geliyordum) kat etmem gerekecekti.
Üstelik Beytepe Kampüsü dağın başında ( ki yerini çok seviyordum) olduğu için her kar yağdığında uzun bir mesafeyi otobüsten inip yürüyerek gidiyorduk. ( Kar yağdığında otobüsler nizamiye ya da Eskişehir yol ayrımına kadar gidebiliyordu ancak)
Bitmedi, bu esnada hamileliğim ilerliyordu ve iki kat zorluk çekiyordum. İkinci dönem kaydımı dondurmak zorunda kaldım.
Bir sonraki yıl yeni baştan başladım…
Bu dönemde bebekle birlikte eğitime devam etmenin ne demek olduğunu okuyanlara bırakıyorum. Oğlum üç yaşına geldiğinde onu Kızılay’da bir kreşe vermiştik, okula giderken onu kreşe bırakıyordum, dönüşte de kreşten alıp eve devam ediyordum…
Fransız Dilinin akademik zorluğunu anlatmayacağım bile. Şöyle ifade edeyim yan derslerden (İngilizce, eğitim bilimleri, cumhuriyet tarihi gibi) oldukça yüksek not almama rağmen bölüm derslerinden 50 aldığım zaman bayram ederdim. Oldukça iyi hocaların ellerindeydik ve hak edilmedikçe hocaların taviz vermesi söz konusu bile değildi…
Evet, bu sadece benim üniversite hikayem. Biliyoruz ki çok zor ve ve değişik sayısız hikaye var. Ülkemizde ebeveynler aç durup evlatlarının eğitimine yatırım yapıyorlar. Bu büyük alınteri hikayelerinin içinde çetelerin utanmadan açıkça internetten diploma satışı insan vicdanını kanatan, parçalayan bir durum. Eğitimciyim, en çok da bizlerin vicdanı kanıyor. Bir öğrencinin başka bir öğrenciye hakkı geçmesin diye verdiğimiz notlarda milimetrik hesap yapıyoruz. Bizler böyle ince hesaplar yaparken yattığı yerde diploma alanlar verenler kahrolun, çürümüş vicdanınızla birlikte bedeniniz de çürüsün, ocağınız sönsün…
Bir Diploma Hikayesi
