Salvador Dali, bilinen adıyla Dali, İspanyol bir ressam, heykeltıraş ve bilimle çok ilgili sürrealist bir sanatçıdır. Sanatın her dalında eserler veren Dali, Hiroşima faciasından sonra bilime olan ilgisini artırmış ve DNA’nın yapısını çözmeye çalışmış; bu çalışmaları, eserlerine yansıtmıştır.
11 Mayıs 1904 yılında İspanya’nın Katalan bölgesine yakın Figures‘te dünyaya gelmiştir. Ne yazık ki, Dali şanssız bir çocuk olmuştur. Kardeşinin ölümünden 9 ay 10 gün sonra dünyaya gelen Dali, kardeşinin reenkarnasyonu olarak görülür.
Anne ve babası, bu sağlıksız duygularla Dali’yi büyütürler. Dali, abisine duyduğu sevginin yansımasıyla büyür. Bu durum onun ruhunda onarılmaz yaralar açar. Çocukluk ve ergenlik dönemi, bir boşluk ve ailesi tarafından fark edilme çabasıyla geçmiştir.
Babasının sevgisizliği, hayatına gölge gibi inmiştir. Dali, yaşadığı sevgisizliği şu sözlerle anlatmıştır:
“Doğar doğmaz bir ölünün ayak izlerinde yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında.
Babamın sevgisizliği, yaşamımın ilk günlerinden itibaren çok büyük yara oldu benim için.”
Salvador Dali, 20. yüzyılın en etkili ve çok yönlü sanatçılarından biri olarak, özellikle gerçeküstü (sürrealist) tarzıyla tanınır. Resim, heykel, fotoğraf ve film gibi farklı alanlarda eserler vererek sınırları aşmıştır. En bilinen eserleri arasında “Yanan Zürafa” ve “Eriyen Saatler” bulunur, bu tabloların çarpıcı ve hayal ürünü, bilinçaltını yansıtan imgeleri dikkat çekicidir.
Eriyen saatler
Hayatındaki en büyük travma, henüz 16 yaşındayken annesini kaybetmesi olmuştur. Daha sonra, sanatla geçimini sağlayabilmek amacıyla 1922’de Madrid’e taşınmış ve burada, İtalyan ressam Giorgio de Chirico’nun eserleriyle tanışmıştır. Bu karşılaşma, onun ilk çalışmalarında kübizm ve dadaizm gibi akımların etkilerini görmek mümkün kılmıştır ve bu yeni akımlar, Madrid’de pek yaygın olmadığından Dali’nin fark edilmesini sağlamıştır.
Sanatında bilinçaltını yansıtma arzusu, Freud’un “Rüyaların Yorumu” adlı eserinden ve psikanalitik düşüncelerden büyük ilgi görmesiyle gelişmiştir. Ayrıca, Madrid’de geçirdiği yıllarda film yapımcısı Luis Buñuel ve şair Federico Garcia Lorca ile kurduğu dostluklar ve Paris sürrealistleriyle olan ilişkileri, Dali’nin sanat anlayışını derinleştirmiştir.
Bu, İspanyolca kulübü için başka bir kaynaktır, sanat, kültür, İspanyolca dersi için faydalı olabilir. “27 Nesli”nden olan ve hepsi Residencia Estudiantes, Madrid, İspanya’ya giden bu 3 arkadaşın hayatlarının bir özetidir. İngiltere’de Salvador Dali hakkında Lorca ve Bunuel’den daha fazla şey biliyoruz, ancak üçü de çok dikkat çekici ve ilginç kariyerlere sahip.
Dali, ilk portresini 10 yaşında yapmıştır. Tüm bunlar, dahi bir sanatçının yaşamından ilk kesitlerdir.Aşkın Gelen Güzeli: Gala
Bu duygularla beslenen Dali’nin karşısına, inanılmaz bir aşk çıktı. Dali ilk görüşte aşık oldu. O güne kadar kadınlara dokunmayan ve kendisine dokunulmasını istemeyen, asla cinsel ilişkiye girmeyen ve iktidarsız olduğunu düşünen Dali, ilk kez bir kadına karşı duygular hisseder.
Bu kadın, Rus güzeli Dimitrieuna Diakonova (Gala)dır. Gala Dali ile tanıştığında, sürrealist şair Paul Éluard ile evli ve bir kızları vardır. Dali, duyguları karşısında şaşkındır. İlk buluşmalarında Dali, Gala’nın yanında hiç rahat değildir. Gülmeye başlar ve ardından kahkahalar atmaya başlar.
(Paul Éluard’ın portresi
Pablo Picasso)
Tüm kadınları garip hareketlerle kaçıran Dali, bu kez de böyle olacağını düşünür. Oysa Gala, Dali’nin elini sımsıkı tutar ve o günden sonra o elleri asla bırakmaz. Gala, bu aşk için kocasını ve kızını bırakır.
Gala ile Dali artık birlikte olmaktadır. Dali, kadınlarla beraber olmadığından Gala ile kesinlikle cinsel ilişkide bulunmaz. Dali için Gala, gerçek üstü bir aşktır. Sanatçı ve dahi Dali, bu aşkı tanrısallaştırmıştır.
Ancak Gala, tutkulu bir kadındır. Başka erkeklerle birlikte olmak istediğini söyleyerek, Dali’den özgürlüğünü talep eder.
Dali, istemese de bu isteği kabul eder. Gala, farklı birçok sanatçı, yazar ve aydınla birlikte olmaya başlar. Hatta eski kocasıyla da beraber olur, fakat her zaman Dali’ye geri döner. Dali, bu duruma kahrolur. İçinde bulunduğu bu duygu, sonunda çok güzel eserlerin ortaya çıkmasına neden olur.
Dali, Gala’ya bir şato satın alır. Gala, orada yaşar ve erkeklerle karşılaşmamak için randevu alır.
18 Kasım 1952’de Gala’nın eşi ölünce, Dali ile evlenirler. Gala, Dali’nin annesi, babası ve sevgilisi olur. Mali işlerin sorumlusu, eserlerinin alıcılarıyla diyalog kuran ve her şeydir. Dali, Gala’ya olan aşkını şu sözlerle anlatır:
“Gala beni evlat edindi. Ben onun yeni doğan çocuğu, oğlu, sevgilisi oldum. Delirmemin nedeni, deliliğimi onun üstlenmesidir.”
Gala, Dali’nin eserlerinde hep vardır; o onun ilham kaynağıdır. Dali, onun varlığını hayatının her köşesine yansıtmıştır. Artık eserlerini, Gala’nın da adını yazarak imzalamaktadır.
Hayat onları ayırana dek aşkları devam eder. Gala, 83 yaşında Dali’nin ona aldığı şatoda hayata veda eder. Gala’nın ölümünden sonra, Dali uzun süre haykırarak ağlamış, yemeden içmeden kesilmiştir.
Dali, Gala’nın ardından şu sözleri söyler:
“Gala’nın acısından, benim acım vardır. Gala’nın ölümünden—ki, benim ölümüm olur—başka hiçbir şey hayatımda bana dokunamaz…”
Salvador Dali, gerçeküstücülüğün ve sembolizmin en önemli temsilcilerinden biri olarak, aşkı genellikle tanrılaştırmış ve ona dair büyük bir tutku beslemiştir. Ona göre aşk, yaşamın en uç ve en derin duygusudur; hem yıkıcı hem de yaratıcıdır.
Dali’nin aşk anlayışı, tutku ve takıntı arasındaki ince çizgiyi gösterir. Ona göre aşk, bir sanat eseridir ve tamamıyla enerji ve tutku ile beslenmelidir. Ona göre aşk, bir rüya ve gerçeklik arasındaki dengeyi sağlar; yaşamı anlamlandıran en büyük güçtür.
Salvador Dali, gerçeküstücülük akımının ikonasıdır. Hayal gücü ve ilginç dış görünüşüyle dikkat çeker. Eserleri, bilinçaltını ve rüya dünyasını yansıtarak, izleyiciyi farklı dünyalara götürür.
Onun sanat anlayışında, hayal ve gerçek iç içedir; sınırları aşan, farklılıklar arasındaki uyumu yakalayan, çılgın ve bağımsız bir yaratıcılıkla tanınır. Renkleri ve sembolleri kullanarak, gizemli ve büyüleyici dünyalar yaratır.
Dali’nin aşk anlayışına göre, aşk bir ressamın tuvali gibi, sonsuz renklerle ve derinliklerle doludur. Her fırça darbesi, tutkunun ve tutarsızlığın bir yansımasıdır.
Gözleri uçuk mavi, yüzü sivri ve dikkat çekicidir; zihin’inde devrim yaratan fantezilerle doludur. Aşk, onun dünyasında bir sanattır; hem yıkıcı hem de yaratıcı, hem tutkulu hem de kırılgandır. Gala gibi tutkulu ve özgür ruhlu bir kadınla olan uçurumlar ve mutluluklar, onun en büyük ilham kaynağıdır.
Başka bir yazıda da Dali Lorca aşkını yazarım artık!
Görüşmek üzere mutlu bayramlar dost ve okurlar.