Renkli koçlar, Doğu Anadolu’nun kadim bir dokusu gibi dokunan geleneğin parçası; özellikle Iğdır, Ağrı ve Kars’ın yamaçlarında, sonbaharın ışıkla sınanan rengiyle doğar. O mevsimin hafif rüzgârı, köy yolunun taşlarına düşer; her adımda toprak, geçmişin öyküsünü fısıldar. Koçların sırtı, yünleri alev alır; kırmızı, yeşil, sarı ve mor, sanki dağların kendi mektuplarıdır. Üzerlerine bağlanan püsküller ve renkli ipler, rüzgârda kuğu kanatları gibi dans eder; her düğüm, köylünün dileklerini örer, her renk, bereketin bir tür dileğidir.
Kırmızı, güneşin ilk ışıklarını taşır; sürünün önünde bir gülümseme gibi parlar, güç ve yaşamı simgeler. Yeşil, toprakla iç içe kök salmış umutları anlatır; yeni sürprizlerin filizlendiği işaretlerdir. Sarı, ekinin sıcaklığını hatırlatır; geceyi geçip gelen kuzuların şarkısını müjdeler. Mor ise dağların gölgesinde saklanan asalet ve kadim ritüelin ağırbaşlılığını taşır; kadim anlatılarla mıknatıs gibi birbirine çeker bunları koçların kırmızı yumuşak tüylerine.
Püsküller ve renkli ipler, rüzgârın öpküsüne karışan dilekler gibi havada süzülür; her düğümde köylünün duası, her renk tonunda umut yükselir. Evler, bu renkli geçit eşliğinde sabahın ve akşamın arasındaki ince sınırı aştığında neşe çoğalır; soba dumanı arasında kahkahalar, kazanların uğultusu ve taş duvarların sıcaklığı birbirine karışır. Çocuklar için bu dönem oyunla eğitim arasındaki ince çizgidir; koçların renkleriyle kurulan oyunlar, doğanın döngüsünü akıllarında yeniden çizer. Büyükler ise dualarla süsler bu geçidi; bereketin korunucusu olarak ellerini semaya kaldırır, çanakları dolu dolu saygıyla öper.
Bu ritüel, sadece bir süslenme değildir; yaşamın temel ritmine duyulan saygının, üretimin ve toplumsal bağın somut simgesidir. Koçlar renklenince evlerin içi de renklenir; sohbetler neşeyle çoğalır, kapılar daha sıcak olur. Dağların rüzgârı, köylerin avlularında yankılanan kahkahalara karışır ve her yuva, gelecek yılın kuzularını karşılamaya hazırlanır. Renkler, yalnızca görsel bir şölen değildir; onlar, doğanın döngüsünü hatırlatan birer damla umuttur.
Kısacası, Doğu’nun dağ köylerinde koçların renklere bürünmesi, yaşamın döngüsüne saygının, umudun ve bereketin renkli ifadesidir. Gözler, sürünün önünden geçen ince bir rüya gibi akar; yünün parlaklığı, iplerin kıvrımı ve püsküllerin zarafeti, insanla doğanın ortak dilini bir şairin mısralarıyla buluşturur. Bu ritüel, geçmişle bugün arasında narin bir köprü kurar ve her sonbaharda, umutla doğan yeni bir sayfa açar.
Renkli koçlar, Doğu Anadolu’nun köklü geleneğini simgeler. Özellikle Iğdır, Ağrı ve Kars bölgesinde sonbaharda görülür; estetik bir süslemenin ötesinde kültürel bir ritüeldir. Sonbahar, sürüye katım zamanıdır; koçlar sürüye dahil olur ve çiftleşme dönemi başlar. Bu süreçte koçların sırtı ve yünü kırmızı, yeşil, sarı ve mor renklerle boyanır; püsküller ve renkli ipler bağlanır. Renkler bereketin ve çoğalmanın işaretidir.
Görenler için bu, bayram havası taşıyan bir olaydır; her evde sevinç doğar. Çünkü gelecek yılın kuzuları, geçim ve rızık için umut taşır. Çocuklar bu dönemi şenlik gibi görür; büyükler dualar eder, bolluk için niyazda bulunur. Doğu’nun dağ köylerinde koçların renklenmesi, yaşamın döngüsüne duyulan saygı ve umudun ifadesidir.
Doğu Anadolu’nun kadim geleneğinin canlı bir fişeğidir. Iğdır, Ağrı ve Kars yörelerinde sonbaharda görülen bu ritüel, estetiğin ötesinde bir kültür mirasıdır. Sonbahar, sürüye katım zamanıdır; koçlar sürüye karışır, çiftleşme dönemi başlar. Bu süreçte koçların sırtı ve yünü kırmızı, yeşil, sarı ve mor renklerle boyanır; püsküller ve renkli ipler bağlanır. Renkler, bereketin, gücün ve doğanın döngüsünün simgeleridir.
Görüntü büyücülüğün ötesinde, topluluk için bir sevinç ve geleceğe dair net bir bakıştır.