Bazı insanlar vardır, bir ömür boyu kendi yolunu yürür ama o yol sadece ona ait kalmaz, bir milletin kaderine karışır. İşte Namık Kemal Zeybek, o yollardan geçen, ardında iz değil, izzet bırakan adamlardandır.
Köyünde doğdu, Türk’ün toprağından, dilinden, özünden geldi. Ayağı toprağa, yüreği millete değerek büyüdü. Ankara Hukuk’u bitirdi ama onun adalet anlayışı sadece mahkeme salonlarında değil, halkın vicdanında yankı buldu. Kaymakamlık yaptı, devletin kapılarını vatandaşa açtı. Ardından bakanlıklar, başdanışmanlık… Ama hiçbir zaman makamlarla büyümedi, aksine o makamlara ruh veren isim oldu.
Özal döneminin ilk Kültür Bakanı’ydı. Kültür neydi onun için? Sadece kitap, sanat, müzik değildi; bir milletin ruhuydu, kimliğiydi, hafızasıydı. O ruhu korumak için kalemini de kullandı, yüreğini de. Yazdığı kitaplarla Türk’ün inancını, aşkını, tarihini anlattı. Ateşten Adamlar dedi mesela; çünkü o adamlar yanan bir sevdaydı Türk milleti için. Aşk Yolu dedi; çünkü vatan sevgisi onun için kuru bir görev değil, yürekten gelen bir aşktı.
Mustafa Kemal Atatürk’ü anlattı, ama sadece sözle değil, özle. Atatürk’ün taşıdığı o ağır ideali bugüne taşımaya çalıştı. Türk Dünyası’nı için köprü oldu. Birlik, dirlik dedi, Türk’ün elini Türk’e uzattı.
Bugün hâlâ Ahmet Yesevi Vakfı’nda, Türk milletinin manevi köklerine hizmet ediyor. Onun için dava bitmez, yol tükenmez. Çünkü onun yolu sadece siyaset değil, bir millete adanmışlıktır.
Biz bu topraklarda nice bakanlar, milletvekilleri gördük. Ama içinden halk geçen, halkla yürüyen, milletiyle ağlayıp gülen adam az gördük. Namık Kemal Zeybek, işte o azların en nadide olanıdır.
Tarihin soğuk sayfalarında değil, milletin sıcak yüreğinde yaşayacak bir isimdir o. Çünkü o, Türk milletine sadece hizmet etmedi; onu sevdi, onu anladı ve ona inandı.