Hillary Jordan, bir roman yazarı olarak, edebi kariyerinde dikkat çekici iki eser üretmiştir: Mudbound (2008) ve When She Woke (2011). İkinci romanı olan When She Woke, Türkiye’de Yapı Kredi Yayınları tarafından “Uyandığında” adıyla Türkçeye çevrilmiştir. Jordan, eserlerinde derin sosyal ve kültürel sorunları ele alarak okuyucuya düşündürücü deneyimler sunmayı başarmaktadır.
Uyandığında, distopik bir hikâye sunarak, günümüz ABD’sinin bir din devletine dönüşmesiyle şekillenen bir dünyada geçmektedir. Roman, yasaları dinin kurallarına bağlayan, bireyal araşır alt yapıya sahip bir toplumda, toplum dışı kalan bireylerin yüzleşmek zorunda olduğu sert sonuçları merkezine alıyor. Jordan, Amerikan toplumundaki cinsiyetçilik, ceza adaleti ve insan hakları ihlalleri gibi karmaşık konuları cesurca ortaya koymaktadır.
Hikâye, bireylerin işledikleri suçların, toplumda dışlanmalarını sağlamak amacıyla, ten renklerinin değiştirilmesi üzerine kuruludur. Bu bağlamda, suç işleyenlerin cezalandırılma yöntemi, geleneksel hapsetme yöntemleri yerine, dönemin hükümeti tarafından geliştirilen radikal bir uygulama ile gerçekleştirilir. Örneğin, cinayet işleyenler on yıl boyunca kırmızı ten rengiyle yaşamak zorundadır. Hırsızlık yapanlar ise on yıl sarı renkte dolaşmak zorundadır. Bu renk değişikliği, suçu işleyen bireyin toplum tarafından nasıl stigmatize (1*) edildiğini ve dışlandığını temsil etmektedir. Sonuç olarak, bu durum, hükümete hapis veya cezaevi masraflarını azaltma amaçlı bir çözüm olarak sunulmaktadır.
Roman, George Orwell’ın 1984 romanı ile Margaret Atwood’un Kadınlar Ülkesi (The Handmaid’s Tale) eserine benzer temalar içermektedir. Jordan, okuyucularına, distopik kurgunun zengin imkânlarıyla, içinde yaşadığımız dünyadaki adaletsizlikleri sorgulama fırsatı vermektedir. Özgürlüklerin kısıtlandığı ve bireylerin her hareketinin dini normlarla gözetildiği bu tutsak toplumda, kadınların pantolon giymesinin bile sansürlendiği bir atmosfer gözler önüne serilmektedir. Bu durum, ataerkil ve baskıcı bir toplum yapısının nasıl tehlikeler barındırdığına da dikkat çekmektedir.
Romanın ana karakteri Hannah Payne, toplumun yasaklarına karşı gelerek hamile kalır ve bu durumun sonucunda kürtaj yaptırmak zorunda kalır. Ancak, bu seçim, onun on altı yıl boyunca kırmızı tenle cezalandırılmasına yol açar. Hannah’ın hikâyesi, birey olarak toplumla olan çatışmasını ve içsel sorgulamalarını derinlemesine keşfetmemizi sağlar. Jordan aracılığıyla, Hannah’ın inanç ve feminizmle ilgili mücadeleleri okuyucuları derinden etkiliyor ve sorgulamaya itiyor. Yazarın güçlü karakter analizi sayesinde, Hannah ile olan bağım oldukça derinleşti. Onun hayatındaki zorluklar ve içsel çatışmaları, okuyucunun kendi değer ve inançları üzerine düşünmesine olanak tanıyor.
Hannah’ın hikâyesi, düzensiz bir toplumda kadın olmanın getirdiği zorlukları, ayrıca bireyin öz kimliğini bulma mücadelesini simgeliyor. Roman, hem içinde bulunduğumuz toplumun eleştirisini yaparken, hem de okuyucuyu derin ve etkileyici bir karakterle tanıştırarak, empati kurma deneyimini yaşatıyor. Hannah’ın yaşadıkları, sadece kendi bireysel hikâyesi değil, aynı zamanda evrensel kadın sorunları üzerine de önemli bir ayna tutuyor.
Hillary Jordan’ın “Uyandığında” eseri, sadece distopik kurgu sevenler için değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet meseleleri ve adaletsizlikler üzerine düşünen tüm okuyucular için değerli bir kaynak niteliği taşımaktadır. Jordan’ın kalemi, sert ve düşündürücü bir eleştiri sunarken, hayatın karmaşıklığına dair de derin bir anlayış kazandırıyor.
Sonuç olarak, Hillary Jordan’ın “Uyandığında” adlı romanı, din devletinin bireyler üzerindeki etkileri, cinsiyet eşitsizliği ve insan hakları ihlalleri gibi konuları parlak bir şekilde işleyerek okuyucuyu etkileyen güçlü bir distopik eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Okuyucu, Hannah gibi karakterlerle bağ kurarak, bu dönemde yaşanan adaletsizlikleri sorgulama fırsatı bulmaktadır. Romanın sunduğu dünya, hem bir uyarı hem de bir düşünce provokasyonudur; bu nedenle distopik kurgu dünyasında önemli bir yer edinmektedir.
Stigmatize (1*)
“Stigmatize”, bir kişinin, grubun veya durumun olumsuz bir şekilde etiketlenmesi veya damgalanması anlamına gelir. Bu, genellikle toplumda belirli özellikler, davranışlar veya durumlar hakkında olumsuz bir algı oluştuğunda gerçekleşir. Stigmatizasyon, sosyal dışlanma, ayrımcılık ve hoşgörüsüzlük gibi durumları birlikte getirebilir. Örneğin, zihinsel sağlık sorunları yaşayan bireyler sıklıkla stigmatize edilir, bu da onların tedaviye erişimini ve sosyal entegrasyonunu zorlaştırabilir.