USD40,94
%0.01
EURO47,67
%-0.12
EURO/USD1,16
%-0.30
BIST11.313,90
%1.61
Petrol67,56
%1.08
GR. ALTIN4.396,23
%-0.24
BTC4.601.521,45
%-0.99
Erden Aktoğu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. “En İyi Kadro” Kulağa Hoş Geliyor. Ama…

“En İyi Kadro” Kulağa Hoş Geliyor. Ama…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç, her sezonun başında duymaya alıştığımız o iddialı cümleyi yine kurdu: “Tarihimizin en iyi kadrosunu kurmak için çalışıyoruz.” Bu söz, her seferki gibi ve tabi ki doğal olarak ‘kâğıt üzerinde’ kulağa harika geliyor. Bir başkanın, camiasına umut pompalayan bu tür cümleleri söylemesi son derece doğal… Fakat sorun, bu güzel niyetin gerçeğe ne kadar temas ettiği noktasında. Çünkü ne yazık ki, son transfer dönemine bakıldığında ‘en iyi kadro’ vaadinin altı pek de dolu gibi görünmüyor. Şimdi gelin, romantizmi bir kenara bırakıp, çıplak gerçeklere somut isimler üzerinden dokunarak gitmeye çalışalım.

Nerede Geçen Sezonun İskeleti?

Hepimizin de bildiği gibi, geçtiğimiz sezon Fenerbahçe, ligin son haftalarına kadar tıpkı bir önceki sezonda olduğu gibi Galatasaray’la kafa kafaya bir şampiyonluk yarışı verdi. Son birkaç haftada bozulan konsantrasyon, aradaki farkın açılmasına neden oldu. Peki, şimdi buradan sormak istiyorum; “Bu mücadeleyi veren kadronun iskeletinde kimler vardı?”

Savunmanın sağında, patlayıcı gücü ve bitmeyen enerjisiyle Osayi-Samuel; sol kanatta, Mourinho’nun bir dönem vazgeçilmezlerinden biri olan Filip Kostić; orta sahada, zekâsı ve oyunu yönlendirme becerisiyle 10 numara Dusan Tadić; hücumda ise Edin Džeko’nun klas golcülüğü ve Allan Saint-Maximin’in kıvraklığı. Bu beş isim, geçen sezonki oyunun omurgasını oluşturuyordu değil mi?

Peki, bugün sözünü ettiğimiz o beş isim neredeler? Osayi-Samuel Premier Lig’de Birmingham’da forma giyiyor. Kostić Juventus’ta, Tadić Birleşik Arap Emirlikleri ekibi Al-Wahda’da, Džeko da Fiorentina’da. Saint-Maximin ise kıta değiştirdi ve Meksika’nın Club América takımına gitti. Yani, geçen sezon öncesi “En iyi kadro” dediğiniz oluşumun ana direkleri artık yok.

Futbol elbette değişim oyunudur. Kimse bir ömür aynı takımda kalmaz. Ama mesele, değişimin biçimi ve zamanlamasıdır. Hele ki 12 yıldır şampiyonluk hasreti çeken bir camia için bu çok daha önemlidir…

Gelenlere Bir Sözümüz Yok…

Fenerbahçe’nin bu transfer döneminde kadrosuna kattığı isimler arasında kalite yok mu? Elbette var… Al-Nassr’dan kiralanan Kolombiyalı John Durán, hazırlık maçlarından Şampiyonlar Ligi ön elemesine kadar tüm maçlarda golcülüğünü olduğu kadar kalitesini de gösterdi. Belçika’nın Gent takımından gelen Archie Brown, sol kanatta önemli işler yapacak. Çok net anlaşılıyor.

Premier Lig ekibi Wolverhampton’dan gelen Semedo, sağ kanatta savunma dengesini güçlendirecek kalibrede bir oyuncu. Hemşehrisi Mourinho’nun da çok güvendiği bir isim. Geçen sezon kiralık oynayan Milan Škriniar’ın bonservisinin alınması, Bartuğ Elmaz gibi potansiyelin takıma kazandırılması da akıllıca ve doğru hamleler.

Lakin mesele şu: Gelenler ne kadar iyi olursa olsun, gidenlerin boşluğunu bütünüyle doldurabilecek mi? Bence hayır. Çünkü, kadro mühendisliğinde “gücü artırmak”, mevcut yapı taşlarını koruyup üzerine yenilerini eklemekle olur. Oysa Fenerbahçe bu yaz, taşların yarısını söktü ve yerine yenilerini yerleştirmeye çalışıyor. Kanımca bu, riskli bir strateji…

12 Yıllık Hasretin Psikolojisi

Fenerbahçe’nin şampiyonluk özlemi artık sportif değil, psikolojik bir meseleye dönüştü. Tribünlerdeki sabır, saha içindeki özgüven, hatta yönetimsel kararlar bile bu baskıdan etkileniyor. Böyle bir atmosferde, kadronun ana omurgasını bozmak, ‘en iyi kadro’ masalını gerçeğe dönüştürmekten ziyade, zihinlerde yeni soru işaretleri oluşturuyor.

Başkan Ali Koç’un bakış açısı belli ki farklı. O, yenilenmeyi bir zorunluluk olarak görüyor. Fakat tümüyle gerçeklere odaklı bir göz ve tecrübe birikimiyle yoğurulmuş bir bakış açısıyla ifade etmeliyim ki: Bu bir ‘yeniden inşa’ eylemi değil, ‘belli bir seviyeye getirilmiş bir binanın bir kısmını yıkıp yeniden yapma’ girişiminden başka bir şey değildir. Ve her inşaat, ne kadar hızlı olursa olsun, zaman kadar istikrara da gereksinim duymaktadır.

Avrupa’da Benfica Virajı

Bu noktada Başkan Ali Koç ve onun eleştirdiğim transfer ve yönetim politikasını bir kenara bırakıp Avrupa sahnesindeki performansa da değinmek istiyorum.

Bir kere, Şampiyonlar Ligi 3. Eleme Turundaki Feyenoord eşleşmesi ve Kadıköy’deki rövanşta alınan sonuç, Fenerbahçe’nin moral hanesine büyük bir artı yazdı. Avrupa’nın önemli futbol ekollerinden Hollanda ekibi Feyenoord karşısında alınan 5-2’lik tarihi galibiyet, sezonun ilk güçlü mesajıydı. İlk maçta Hollanda’da 2-1 kaybeden Sarı Lacivertliler, Kadıköy’de adeta bir futbol fırtınası estirdi. Genç, dinamik ve atletik özellikli oyunculardan kurulu bir ekip olan Feyenoord’u bu kadar net bir skorla geçmek, sadece tur atlamak değil, aynı zamanda özgüven katsayısını yukarılara taşımak anlamına da geliyordu hiç kuşkusuz.

Şimdi sırada Benfica var. Kadrosunda, şu sıralarda Sarı Lacivertli yönetimin transfer etmek için yoğun çaba harcadığı Kerem Aktürkoğlu’nun da yer aldığı Portekiz’in simge kulüplerinden biri. Zor mu? Elbette zor. Hiç de kolay olmayacak tabi ki… Lakin, Feyenoord galibiyetinin verdiği moral, doğru stratejiyle birleşirse, Şampiyonlar Ligi gruplarına kalmak imkânsız değil. Gönlümüz onlarla.

Ve de Son Söz

Fenerbahçe bu sezon iki ayrı hikâye yazıyor: Birincisi, içeride ‘en iyi kadro’ iddiasının gerçekler karşısında vereceği sınav… İkincisi ise Avrupa’da yarıda kalmayan zirve hedefi… Başkan Ali Koç’un cümlesi umut verici olabilir. Ama umut, tek başına yetmez. Yetse de karın doyurmaz. Hele ki 12 yıllık hasretin gölgesinde, kelimelerden çok, sahadaki sonuçlar konuşur. Ve o sonuçlar, ‘en iyi kadro’nun gerçekte kurulup kurulmadığını size, bize, hepimize sezon sonunda apaçık bir şekilde gösterecek.

Hoşçakalın…

“En İyi Kadro” Kulağa Hoş Geliyor. Ama…
Yorum Yap
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.