”İstanbul sözleşmesi yaşatır” sloganı ile alay eden MHP Aliağa Meclis Üyesi Avukat Hilal Sadıkoğlu Akar, kadın cinayetlerinin politik olmadığını savundu. Psikiyatristler, Sosyologlar, Toplum bilimciler çalışsınlar bize yol açsınlar dedi.
Bayraklı Belediyesi AKP Meclis üyesi Latif Aydemir ‘ Öldüren kadar ölenler de suçludur’ yorumun da bulundu.
Sosyolog değilim ama son zamanlarda en büyük hayalim, hedefim Sosyoloji üzerine Yüksek Lisans yapmak. Psikoloji, Toplum Bilimleri, Felsefe, Toplumsal cinsiyet, İnanç sistemleri, Tarih üzerine okuduğum onlarca kitaptan edindiğim farkındalık ve metanoyik bakış açısı ile yaptığım gözlemlerim sonucu naçizane tespitlerimi iletmek isterim.
Genel olarak maddelerinin anlamı ‘Kadın İnsandır’ olan İstanbul Sözleşmesinin varlığı ve yokluğu yaşatamıyor olabilir. Çünkü yüzlerce yıldır bilinç altına kazınmış, hücrelere işlemiş, yazılı olmayan erkekleri bu dünyada ve ebediyette sonsuz egemenlik, saadete kavuşturacak yasalar mevcut.
Bu yasalarda en büyük tehdit ‘Kadın Fitnesi’…
Sosyal medyada izlediğim bir videoda iki oyuncu arasında şöyle bir konuşma geçiyordu.
Hayatta önemli olan dört soru vardır Don Oktavio
Kutsal olan nedir?
Ruh neden oluşmuştur?
Neyin uğruna yaşanmalı?
Ve neyin uğruna ölünmeli?
Dördününde cevabı aynı
Yalnızca AŞK…
Üzerine yüzyıllardır dolaylı yoldan kitaplar yazılan, besteler yapılan, hayatın anlam arayışında bazen değinilen, çoğunlukla teğet geçilen, görmezden gelinen; toplumsal bir düzenleme olan evlilik kurumunun geçerliliğini, anlamını yitirmeye başladığı günümüzde Karl Marks’ın tespiti yukarıda bahsettiğim sözleri ispatlar nitelikte.
‘İki insanı aynı evin içinde tutan şey AŞK olmalıdır…’
Kutsal olan nedir?
Bizim gibi ataerkil ve feodal kültürlerde evlilik kurumu bu kutsallığın misyonunu ne kadar taşıyor?
Kadının hizmetkar, itaatkar, çilekeş, cefakar, fedakar, edilgen kendine uygulanan her türlü şiddet türünü uygulayanların, merhamet, lütuf kırıntılarıyla doyan ‘’ Buna Şükür ‘’ diyen ‘Sığıntı’ olarak yaşamaya layık görülen kadınların birliktelik anlayışımı?’ Kutsal’ olan…
Ruh neden oluşmuştur?
Masmavi gökyüzünün sonsuzluğunun altında, insanın bu yaşamda var olma amacının, sevgi duygusunu yaşama yaşatma olduğundan yola çıkarsak, bu duyguyu yaşayabileceği tüm anlamları, anneliğe yükleyerek sevgi saygı ihtiyacını bir nebze olsun gideren,
Değiştirilmesi, eleştirilmesi, sorgulanması teklif dahi edilemez.’ Dogmatik inanç öğretilerine göre; Fizyolojisinden, benliğinden, varoluşundan dolayı fitne, suç unsuru olduğuna inanılan, inandırılan, kabul edilen, toplumdan tecrit edilip eve kapatılarak; özgürlük sevgi, saygı isteyen, kendi ruhunun varlığından korkması, dehşet bir şekilde utanması için mi ruh oluşturulmuş?
Neyin uğruna yaşanmalı?
Ses telinden çıkan sesin haram olduğu, bir kültürde, tamamen eril sesin çıkması, oğlu evlendikten sonra VAR! olabilen, değerlerinin değersizleştirildiği, var oluşunun hiç olduğu, kudretli ataerkil yapının bu dünyada egemen olması, öldükten sonra haz özgürlüğüne sonsuza dek kavuştukları, yüce amaçları için mi yaşanmalı?
Ve neyin uğruna ölünmeli?
Bilimin, aklın, bilginin, eğitimin, uygarlığın ışığında, kendi gerçeklerini gerçekleştirdikleri, kendilerine değer verdikleri aklı hür, fikri hür, vicdanı hür, sevgi, saygı, güven içinde anlamlı geçen bir yaşamın sonunda mı ölünmeli?
Elon Mask’ın Mars’ta yirmi yıl içinde kendi kendine yeten şehir kurmayı planladığı, bilgisayar endüstrisinin önderlerinden kabul edilen Apple kurucusu Steve Jobs’ un dünyada savaşsız, kansız, çatışmasız dijital ‘Devrim’ yapıp tüm dünyayı değiştirdiği, İlk yazılım programını on üç yaşında yazan Bill Gates ‘in Microsoft,u kurarak dünya var olduğundan beri insanlığın en kısa sürede bilgiye ulaşabildiği, Facebook,un kurucusu kırk yaşında; 2010 yılında Time dergisince yılın adamı seçilen Mark Zuckerberg’in Şubat 2023 itibari ile özvarlığının 62. 1 milyar olduğu, 22 mart 2024 tarihine göre 2. 56 milyar aktif kullanıcısının bulunduğu bir dönemde;
Bu verdiğim örnekler bir erkek ve onları yetiştiren bir kadın…Evet bizim ülkemizdeki kadınlar ölüyor
Ülkemiz yüz yıl önce şu an Afganistan’daki Taliban zihniyeti ile aynı paradigmaya sahipti. En büyük korkusu,’ Karar’ veren, sorgulayan, düşünen, aklını kendisi için kullanma ihtimali olan kadın.
İNSAN olarak sevgi, saygı, ilgi görmediği güvende olmadığında, biricik eşsiz yaşamında ‘’ YAŞAYAN BİR ÖLÜ olmayı tercih etmediği için; Dünyaya kız cinsiyeti ile gelmiş bir bedene, şiddet uyguladığı, eziyet edebildiği, demir yumruğunu indirebildiği oranda başarılı! kudretli, otoriter, disiplinli erkek olunabileceği öğretilerek yetiştirilmiş ve bu özellikleri ile gurur! Duyulan erkekler ‘Onurlu’ olabilsin diye kadınlarımız, ölüyor…
Erkeklerin çok eşliliği farklı formlarda yaşayıp, kadını çocuk bakıcısı, hayırlı evlat olabilme aracı olarak gördükleri değerler sisteminde; Kadın, evlilik, aile söz konusu olduğunda lügatinde Sevgi, Saygı, Güven, Aşk, kelimelerinin bulunmadığı, bunların yerine kadın fitnesi, şeytan, suç unsuru olarak tanımlanan, hayattan beklentisi sevmek, sevilmek, değer vermek, değer verilmek yani ‘Yalnızca Aşk’ olan kadınlar ‘Katli vaciptir’ zihinliler tarafından öldürülüyor…
Çok güzel kaleminize sağlık