Final Eğitim Kurumları Rehberlik Koordinatörü Bora Serhat Çelik, üniversite tercihlerinin oluşturulmasında yalnızca sınav puanlarının değil, aynı zamanda öğrencinin kişisel ilgi alanları, kariyer hedefleri ve yaşam beklentileri gibi unsurların da dikkate alınması gerektiğini ifade etti.
Final Eğitim Kurumları’ndan yapılan açıklamaya göre, Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte başlayan tercih dönemi, öğrencilerin gelecekteki eğitim ve kariyer yönelimlerini etkileyen kritik bir süreç olarak öne çıkıyor.
Çelik, yükseköğretim tercihinin sadece akademik bir karar süreci olmayıp, bireyin mesleki yönelimlerini ve yaşam tarzını da belirleyen çok boyutlu bir yapı olduğunu belirtti.
Başarı sıralamasının sınav puanından daha güvenilir bir gösterge olduğu konusunda uyarılarda bulunan Çelik, meslek tercihinin mutlaka göz önünde bulundurulması gerektiğini ve üniversitelerin sosyal olanaklarının da seçim kriterine eklenmesinin önemli olduğunu söyledi.
Yükseköğretimin yalnızca akademik içerikli bir süreç olmadığını, aynı zamanda bireyin gelecekteki yaşam tarzını ve topluma olan katkı miktarını belirlediğine dikkat çeken Çelik, öğrencilerin tercih sürecine “Ben kim olmak istiyorum?” sorusuyla yaklaşmalarının önemine vurgu yaptı.
Puanların yıllar içerisinde değişkenlik gösterebileceğini kaydeden Çelik, buna karşın başarı sıralamasının daha tutarlı bir gösterge sunduğunu ifade etti. Örneğin, tercih ekranlarında 2023 yılında 472 puan ile öğrenci almış bir üniversitenin, 2024’te 440 puanla aynı bölümü alabileceğini belirten Çelik, “Her ne kadar yıllar arasındaki puanlar farklılık gösterse de, bu bölüme giriş yapacak öğrencilerin başarı sıralaması 38 binli rakamlar arasında olabilir.” dedi.
Öğrencilerin tercih listelerini oluştururken, üniversitelerin sosyal imkanlarının da araştırılması gerektiğini belirten Çelik, tercih alanlarında yer alan her programın, adayın gitmeyi düşündüğü bir bölüm olmak zorunda olduğunun altını çizdi.
Çelik, liste oluşturulurken “istek sıralaması” esasına dayandırılmasının önemli olduğunu ifade ederek, “Puana yazık olmasın” düşüncesinin hatalı olduğunu dile getirdi ve listenin başlangıcından sonuna kadar bir istek sıralaması oluşturulması gerektiğini vurguladı.
Geçen yıla göre sıralamalardaki değişim üzerine yer alan unsurların, kontenjan farklılıkları ve öğrencilerin tercih eğilimleri olduğunu belirten Çelik, bu yıl bölüm sıralamalarının nasıl değişeceğine dair önemli noktaları paylaştı.
Kontenjan değişiklikleri ve bölümlerin gelecekteki meslek karşılıklarının da tercih eğilimlerini etkileyebileceğini kaydeden Çelik, adayların 24 tercih hakkını stratejik bir şekilde kullanmaları gerektiğini savundu. Üst sıralarda hayal edilen bölümler bulurken, ortalarda sıralamaya yakın bölümlerle dengelenmesi, son sıralarda ise kabul edilme ihtimali yüksek olan ve yine istenen programların yer almasının faydalı olduğunu dile getirdi.
Çelik, üniversite tercihlerinde yalnızca akademik performansın değil, sosyal olanakların da göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguladı. Öğrencilerin ders içerikleri, üniversiteden mezun olduktan sonra elde edecekleri unvanlar, istihdam fırsatları ve sosyal yaşam olanaklarını kapsamlı bir şekilde araştırması gerektiğine dikkat çekti.
Ayrıca Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması’nın karar verme sürecinde önemli bir kaynak olabileceğini belirten Çelik, “Sadece yüksek sıralamalarla bilinen bölümlere yönelmek, uzun dönemli bir tatminsizlik yaratabilir.” dedi. Ayrıca ulaşım ve barınma gibi unsurların da tercih yaparken dikkate alınması gerektiğini ifade etti.
Çelik, iki yıllık ve dört yıllık programlar arasında ön yargıyla yaklaşılmaması gerektiğini belirtti ve programların süresinden çok içeriklerinin ve sağladığı katkının önemli olduğuna vurgu yaptı.
Bilgi kirliliğine karşı dikkatli olunması gerektiğine değinen Çelik, ek yerleştirmenin genel yerleştirme süreci kadar geniş fırsatlar sunmadığını hatırlattı. Ek yerleştirme döneminde kontenjanların sınırlı olabileceğini ve rakipleri arasında daha başarılı adayların olabileceğini ifade etti. Ayrıca mezuna kalma kararının aceleye getirilmemesi gerektiğini vurguladı.
Tercih süreçlerinde öğrenci ve aile arasında oluşan görüş ayrılıklarının da olabileceğini aktaran Çelik, “Aileler unutmamalı ki, artık çocuk değil, genç yetişkinlerle karşı karşıyalar.” dedi. Üniversiteye geçiş sürecinin bireyselliğin ve sorumluluk almanın başlangıcı olduğunu belirterek, sağduyunun bu süreçte önem taşıdığını ifade etti.
Son olarak, bilgi kirliliğine karşı duyarlı olunması gerektiğinin altını çizen Çelik, öğrencilerin tercih robotları, sosyal medya yorumları ve kulaktan dolma bilgiler yerine rehber öğretmenlere ve kariyer danışmanlarına danışmanın en güvenilir yol olduğunu belirtti. Tercih sürecinin sadece bilgi toplamak değil, bilgiyi doğru değerlendirme ve uygulama becerisi gerektirdiğine vurgu yaptı.