Prof. Dr. Mümtaz Soysal, 1929 yılında Zonguldak’ta doğarak, 90 yıllık yaşamına siyasi ve akademik alanlarda bıraktığı derin izlerle dolu bir serüven sığdırdı. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olup, akademik kariyerine asistan olarak başladı. Anayasa Hukuku alanında uzun yıllar ders vererek, aşağıdan yukarıya genç zihinlerin şekillenmesine katkı sağladı. Öğrencilerine kattığı bilgilerin yanı sıra, ona “hocaların hocası” sıfatını kazandıran birikimleriyle dolu bir hayat sürdü.
Mümtaz Soysal, 1960 askeri darbesinin ardından 1961 Anayasası’nın hazırlanmasında aktif rol oynadı. Cumhuriyet Halk Partisi’ni temsilen Anayasa Komisyonu üyeliği yaptı ve bu süreçte Türkiye’nin demokratikleşme çabalarına katkı sundu. Ancak, 12 Mart muhtırasıyla akademik kariyeri bir süre kesintiye uğradı. 1968’de okuttuğu Anayasa’ya Giriş ders kitabında “komünizm propagandası” yapmakla suçlanarak 14,5 ay Mamak Cezaevi’nde yattı. Bu dönemde, sevgi dolu eşi yazar Sevgi Soysal ile zor günler geçirdi. Evlilikleri, onun hayatındaki bu zorlu dönemle birleşirken, iki kız çocuğuna hayat verdi. Sevgi Soysal’ın 1976’da erken yaşta vefatı ise Mümtaz Soysal’ı derin bir yasın ve kaybın içine çekti. İkinci evliliğini Sevinç Soysal ile gerçekleştirdi.
Soysal’ın yaşamı sadece siyasetle değil, sanat ve insan haklarıyla da iç içe geçti. 1962’de kurduğu Sosyalist Kültür Derneği ve 1979’da UNESCO Uluslararası İnsan Hakları Öğretimi Ödülü’nü kazanması, onu ülke sınırlarını aşan bir figür haline getirdi. Ayrıca, 1983’te THY bürosuna yönelik Orly Havalimanı saldırısının yargılandığı davada, Türk mağdurlarını temsilen uzman tanık olarak katılarak adalet mücadelesine dair duruşunu gösterdi.
Gazete yazarlığı da onun kimliğinin önemli bir parçasıydı. Forum, Akis, Milliyet gibi birçok yayında kalemiyle Türkiye’nin gündemine seslenirken, 1991’den itibaren siyasetin de içine adım attı. Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) listesinden Ankara milletvekili seçildi. TBMM’deki görev süresi boyunca özelleştirme ve demokratikleşme konularında hükümet politikalarını sert bir dille eleştirdi. Özelleştirme sürecinde, Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurularla öne çıkarak, koalisyon ortağı DYP’lilerin tepkisini topladı.
Prof. Dr. Mümtaz Soysal, yaşamı boyunca kalemiyle, hukuku ve siyasetiyle, insan hakları konusundaki duyarlılığıyla pek çok gence ilham vermiş, yarattığı etkilerle unutulmaz bir figür olarak Türk toplumunun belleğinde yer etmiştir. Her geçen gün, onun mücadelesi ve vizyonu, gelecek nesillere ışık tutmaya devam etmektedir.
Siyaset ve Özelleştirme Mücadelesi: Mümtaz Soysal’ın Hikayesi
1991 seçimlerinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) listesinden Ankara Milletvekili olarak Meclis’e adım atan Mümtaz Soysal, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM), Çekiç Güç, Olağanüstü Hal, demokratikleşme, Kıbrıs ve özelleştirme gibi kritik konularda hükümet politikalarını cesurca eleştirdi. Özellikle özelleştirme konusundaki yetki yasaları için Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurular, koalisyon ortağı Doğru Yol Partisi (DYP) mensuplarının tepkisini topladı. Hayatı boyunca düşünce özgürlüğünü savunan Soysal, “ulusalcı” kimliğiyle bilinse de, 1994 yılında Demokrasi Partisi (DEP) milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşı çıkan az sayıda isimden biri oldu.
1991 genel seçimlerinde SHP-HEP ittifakının bir üyesi olarak TBMM’ye giren Leyla Zana, yemin metninin sonuna eklediği Türk ve Kürt halkı adına ifadesiyle yemin tartışmalarını alevlendirmişti. Bu durum, 2 Mart 1994’te DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla sonuçlandı. O dönemde TBMM Anayasa Adalet Komisyonu Başkanvekili olan Soysal, dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik şerh koyarak, düşünce özgürlüğünün demokrasilerin temel niteliklerinden biri olduğunu savundu. Düşünce suçu olgusunun demokrasilerde yeri olmaması gerektiğini belirtirken, zararlı fikirlerin eleştirilmeden geçerliliğinin kabul edilmeyeceğini ifade etti.
Soysal, özelleştirme karşıtlığıyla da dikkat çekti. Partisi SHP’nin DYP ile koalisyon ortağı olduğu dönemde, Telekom’un özelleştirilmesine ilişkin çıkarılan “Yetki Yasası”nın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak yasanın iptalini sağladı. 27 Temmuz 1994’te Murat Karayalçın’ın önerisi üzerine Dışişleri Bakanlığı’na getirilen Soysal, bu dönemde özelleştirmenin getirdiği sorunlarla da yüzleşmek zorunda kaldı. Özelleştirme düzenlemelerine bakan olarak imza atmaması, hükümetin çıkmaza girmesine neden oldu.
DYP ile SHP arasında “özelleştirmeye karşı demokratikleşme” konusundaki çekişme, Soysal’ın siyasi literatüre giren “vuruşarak çekilme” ifadesiyle somutlaştı. Özelleştirme yasalarına yalnızca DYP’lilerin düşünce suçunun kaldırılması koşuluyla onay verebileceğini dile getiren Soysal; bu konunun, demokratikleşme ile eş zamanlı ele alınması gerektiğini savundu. Bakanlık teklifini, “gerekirse vuruşarak çekiliriz” şartıyla kabul ettiğini belirtirken, SHP’li bakanlara “vuruşmaya hazırlanın, bu iş bitiyor” demesi, hükümetin içindeki gerginliği arttırdı.
Zorlu görüşmeler ve anlaşmazlıklara sahne olan DYP-SHP koalisyonu, CHP ile birleşme sonrası 6 Mart 1996’ya kadar devam etti; fakat Soysal, 28 Kasım 1994’te bakanlıktan istifa etti. Mümtaz Soysal’ın siyasi kariyeri, düşünce özgürlüğü mücadelesi ve özelleştirmenin getirdiği tartışmalar arasında şekillenirken, onun demokrasiye olan inanç ve adanmışlığı bir dönemin simgelerinden biri oldu.
Mümtaz Soysal, 1978-1980 arasında, sonradan KKTC Cumhurbaşkanı olan Rauf Denktaş’ın danışmanlığını yaptı ve toplumlararası görüşmelerde Türk tarafının Anayasa danışmanlığı görevini üstlendi.
12 Eylül darbe yönetimi, Soysal’ı Denktaş’ın danışmanlığından aldı. Soysal, sonraki yıllarda, aktif siyaseti bıraktığında da bir kez daha Rauf Denktaş’ın danışmanı olarak görev aldı. Özellikle 2002’de Kıbrıs sorununun çözümü için taraflar sunulan “Annan Planı”na karşı tutumu nedeniyle, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rauf Denktaş’a yönelik yaptığı “Danışmanını değiştir” uyarısındaki özneydi.
Denktaş, Mülkiyeliler Birliği’nin 80. yaş günü nedeniyle hazırladığı “Prof.Dr. Mümtaz Soysal’a Armağan” kitabında Bülent Ecevit’in kendisine tanıştırdığını Soysal’la ilişkilerini şöyle anlatır:
“Zekâsı, bilgisi ve daima barıştan yana ağırlığını koyması sayesindedir ki, Rum liderlerinin kelime oyunlarına yenik düşmedik. Birçok kez, benim diretmek istediğim bir konuda, büyük bir nezaketle, “resmin bütününe baktığımızda, bu konuda yumuşayabiliriz” mesajını verir, fakat son kararı daima bana bırakırdı. Kendisine olan engin güvenim nedeniyle de son karar daima uzman danışmanımın tavsiyesi doğrultusunda olurdu. “
Denktaş’ın anlatımına göre “kendini Kıbrıs uzmanı addeden” bazı kişiler ” Mümtaz beyle Kıbrıs sorunu halledilemez, o aşırı bir uzlaşmazdır” ya da “danışmanını değiştirme zamanı gelmedi mi?” telkinlerinde bulunur. Denktaş ise danışmanından asla vazgeçmez:
“Siyasetiniz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devamı ve Türk-Yunan dengesinin iki eşit halk arasında yeni bir ortaklık ise, ben bu konularda uzman danışmanımdan memnunum” yanıtını vererek, üzerimize gelen dalgayı bertaraf edebiliyordum. Esas hedef benden de kurtulmaktı. “Ayrı egemenlikte ısrarlı olmamak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ‘ne fazla asılmamak gerekir” diyen ve Annan Planının Referanduma götürüldüğü günlerde, basında, boy boy resimleri ile Annan Planı’nın kabulü yönünde beyanatlar verip, makaleler yazanlar karşısında da Prof. Mümtaz Soysal Bey “Anadolu halkının coşkusu, inancı, Kıbrıs’ın Türkiye için stratejik önemi” konularında taviz vermeden davayı desteklemiştir. (…) Şimdi arada sırada bir araya geldiğimizde de Prof. Mümtaz Soysal, bana “merak etme; hiçbir hükümet Kıbrıs’tan vazgeçemez” diyerek maneviyat vermektedir.”
“Evetler, hayırlar vardır”
Mümtaz Soysal’ın öğrencisi, uzun yıllar danışmanı ve özelleştirme ile mücadele için kurduğu KİGEM’de Genel Sekreterlik, BCP’de Genel Sekreterlik görevleri üstlenen ve 2016’da yaşama veda eden İlter Ertuğrul, “Hocaların hocası” diye andığı Soysal’ı genel nitelemelerin aksine “utangaç ve gereğinden fazla alçakgönüllü” diye tanımlar.
Ertuğrul, aynı kitapta, Soysal’ı şöyle anlatır:
“Mümtaz Soysal, ‘aksi’, ‘inatçı’ bilinir. Bana göre ise ‘utangaçtır’ ve gereğinden fazla alçakgönüllüdür. En önemli işleri bile, “Eee, ne var, öyle oldu işte ” diye geçiştirmeye çalışır. İçine kapanık olduğu doğrudur. (…) Olduğu yeri kolay terk etmez, kolay kolay ileri adım atmaz. İnsan ilişkilerinde de böyledir; kolay açılmaz. Ancak, bildiğim, onun kadar çevresindekilere inisiyatif veren çok az insan vardır. Hatta, bunu abarttığı bile söylenebilir. Peki, neden aksi ve inatçı sayılmıştır? Çünkü onun için hayatta ‘evetler ve hayırlar’ vardır. Evetler evettir, hayırlar hayır. Pazarlık etmez.”
11 Kasım 2019 Beşiktaş
Bir sonbahar akşamı, gökyüzünü kaplayan gri bulutların altında, sağlık sorunlarıyla boğuşurken bir sıcacık kahve eşliğinde, hayatın anlamını sorguluyordu. Gözleri pencereden dışarıda düşen yaprakları izlerken, zamanın ne denli acımasız olduğunu düşündü. Her bir yaprak, hayatın bir parçasıydı, belki de kaybolan hayallerini simgeliyor, hatıralarını anımsatıyordu.
Sonunda, bir gün, kalbi bu yaşama tepkisini koydu. Gece yarısı, sessizliğin içinde, belki de tümün özlemiyle birlikte son nefesini verdi. Ölüm, onu tarif edilemez bir huzura kavuşturmuştu; o andan itibaren acılardan, yalnızlıklardan uzak, kelimelerin ötesinde bir varoluşa geçiş yapmıştı.
Anayasa Hukuku Profesörü ve eski Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal için Zincirlikuyu Camisi’nde bir cenaze töreni düzenlendi. Türk bayrağına sarılı naaşı, polis korteji eşliğinde camiye getirildi. Törene ailesi, çeşitli siyasetçiler ve sanatçılar katıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Soysal’ın vefatını Türkiye için büyük bir kayıp olarak nitelendirdi. TBMM Başkanı ve Dışişleri Bakanı da cenazeye çelenk gönderdi.
Saygıyla anıyoruz.