Springer Nature’ın yayımladığı bilimsel çalışma, plastiklerin ekosistemler üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koyan önemli veriler sunuyor. Uluslararası kuruluşların verilerine dayanan bu araştırma, plastik üretiminin yıllık yaklaşık 400 milyon tona ulaştığını ve bu miktarın son iki dekadda iki katına çıktığını gösteriyor.
Plastik atıkların çevresel etkilerinin yanı sıra, insanların bu atıklara nasıl maruz kaldığına dair pek çok önemli bilgiyi de beraberinde getiriyor. İnsanlar, içme suyu, hava ve gıda gibi kaynaklardan mikroplastiklere doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalıyor.
Hücre zarlarına nüfuz eden plastik parçacıklarının, kan-beyin bariyerine geçebileceği ifade ediliyor. Bu durum, mikroplastiklerin ve nanoplastiklerin çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceğini ortaya koyuyor. Ayrıca, solunum sisteminin nasıl etkilendiğiyle ilgili yapılan açıklamalarda, parçacık boyutu ve solunum hızı gibi faktörlerin önemli rolleri olduğu vurgulanıyor.
Napoli’deki Campania Luigi Vanvitelli Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, mikroskobik plastiklerle kirlenmiş bireylerde felç, kalp krizi ve erken ölüm riskinin belirgin şekilde arttığını kanıtlıyor. New England Journal of Medicine’de yayımlanan bu çalışmanın yazarlarından Dr. Raffaele Marfella, plastik kirliliğinin kardiyovasküler sağlığı ciddi ölçüde tehdit ettiğini ifade ediyor.
Araştırmanın bulgularına göre, mikroplastikler insan plasentasında bile tespit ediliyor. Plastik atıkların yakılması sonucu salınan kanserojen dioksinlerin, hamile kadınlar ve henüz doğmamış çocuklar üzerinde zararlı etkileri olabileceği belirtiliyor. Ayrıca, gıda ve içeceklerle vücuda alınan mikroplastiklerin bebekleri de etkileyebileceği ve toksinlerin anneden çocuğa geçiş riskinin bulunduğu vurgulanıyor.
Mikroplastiklerin insan sağlığı üzerindeki diğer olumsuz etkileri arasında enerji ve biyokimyasal metabolizma bozuklukları, immünolojik işlevlerde düzensizlik, oksidatif stres, hücre çoğalmasında azalma, kanser riski ve anormal organ gelişimi yer alıyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine dayanarak, Doğu Akdeniz Bölgesi’nde hastalıkların yaklaşık yüzde 22’sinin çevresel risk faktörleriyle ilişkili olduğu ifade ediliyor. Özellikle çocuklar için bu oranın yüzde 30 civarında olduğu belirtiliyor.
Her yıl yaklaşık 854 bin insanın sağlıksız çevre koşulları nedeniyle erken yaşamını yitirdiği ve bu durumun bölgedeki toplam ölümlerin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturduğu kaydediliyor. 2050 yılına gelindiğinde okyanuslarda plastik miktarının balık miktarını geçmesi bekleniyor.
Ellen MacArthur Vakfı’nın verilerine göre, denizlerdeki plastik miktarı önümüzdeki 15 yıl içinde iki katına çıkacak. İngiltere merkezli Eunomia Research and Consulting raporu ise, her yıl denize bırakılan plastik atıkların yüzde 80’inin deniz ekosistemlerine zarar verdiğini ortaya koyuyor.
Ayrıca, Dünya genelinde 700’den fazla deniz türünün plastik kirliliğinden etkilendiği belirtiliyor. Her yıl yaklaşık 100 milyon deniz memelisinin bu kirlilik nedeniyle yaşamını yitirdiği vurgulanıyor. Bunun yanı sıra, deniz kuşlarının da plastikleri yuttuğu ve bu durumun geniş çaplı etkileri bulunduğu ifade ediliyor.
Plastiklerin çevreye doğrudan etkisi yanı sıra, insanlar üzerinde yarattığı sağlık sorunlarına da dikkat çekiliyor. Plastik üretiminde son yetmiş yılda önemli bir artış gerçekleştiği ve bu artışın 1950 yılındaki 1,5 milyon metrik tondan 400 milyon tona ulaştığı kaydediliyor.
OECD’nin 2022 tarihli raporuna göre, plastik üretiminin son 20 yılda iki katına çıktığı ve geri dönüşüm oranının yalnızca yüzde 9 olduğu tespit edildi. Dolayısıyla, plastik atıkları azaltmak ve çevresel riskleri minimize etmek amacıyla yenilikçi geri dönüşüm teknolojileri ve sürdürülebilir yaklaşımlara ihtiyaç duyuluyor.
Milyonlarca ton metrik plastiğin azaltılması, biyolojik olarak parçalanabilir ve kompostlanabilir plastiklerin geliştirilmesiyle mümkün olacağı vurgulanıyor. Geri dönüşümdeki teknolojik yeniliklerin, plastik atık yönetimini daha etkili hale getireceği belirtiliyor.