Birleşmiş Milletler (BM) Sözcüsü Stephane Dujarric, düzenlediği günlük basın toplantısında yaptığı açıklamalarla dikkat çekti. Dujarric, BM Ateşkes Gözlem Gücü personelinin görevlerine devam ettiğini belirterek, 7 Aralık tarihinden itibaren İsrail‘in bölgedeki faaliyetlerinin önemli ölçüde arttığını ifade etti. Bu durum, hem bölgedeki gerginliği artırmakta hem de uluslararası anlaşmalara olan bağlılığı sorgulatmaktadır.
Dujarric, İsrail’in tampon bölgelerdeki varlığını sürdürdüğünü ve bunun 1974 yılında yapılan anlaşmayı ihlal ettiğini vurguladı. Bu tür askeri hareketlerin, bölgenin istikrarını tehdit ettiğini belirten Dujarric, BM Ateşkes Gözlem Gücü’nün tüm taraflara bu anlaşmaya uymaları çağrısında bulundu. Bunun yanı sıra, Golan Tepeleri‘ndeki istikrarın korunabilmesi için tüm askeri faaliyetlerin sona erdirilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
Dujarric, BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nden edindiği bilgileri aktardı. Bu bilgiler doğrultusunda, 6 Ekim tarihinden bu yana Gazze’nin kuzeyine yönelik olarak BM tarafından talep edilen toplam 137 insani yardım operasyonu‘nun gerçekleştirilmeye çalışıldığını ancak bunların 124 tanesinin İsrail tarafından doğrudan engellendiğini açıkladı. Geriye kalan 13 operasyon ise, öncelikle İsrail’in izniyle başlasa da, ilerleyen süreçte geçişlerin önünün kesildiğini belirtti.
Dujarric, pazartesi günü İsrail’e yeni bir talep göndererek 16 yeni insani yardım operasyonu için izin istediğini ancak bu taleplerin de reddedildiğini duyurdu. Bu durum, insani yardımların geçişinin ne kadar kritik bir öneme sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle Gazze’nin kuzeyinde 10 haftadır süren İsrail kuşatması nedeniyle binlerce Filistinlinin ciddi bir kıyamet durumu ile karşı karşıya kaldığına dikkat çekti.
Sonuç olarak, Dujarric’in açıklamaları, bölgedeki insani krizin derinleştiğini ve uluslararası toplumun bu soruna dikkat etmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. BM’nin insani yardım girişimlerinin sistematik bir şekilde engellenmesi, krizin çözümünde önemli bir engel teşkil ediyor. Tüm bu gelişmeler, uluslararası camianın ve ilgili tüm tarafların tutumlarını sorgulamakta ve uluslararası hukuk açısından ciddi sonuçlar doğurma potansiyeline sahip bir durum ortaya koymaktadır.