2024 yılının 23 Mayıs günü Almanya’nın başkenti Berlin’de, Humboldt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde gerçekleştirilen bir eylem sırasında, Filistin yanlısı aktivistlerin protestoları nedeniyle polis bir operasyon gerçekleştirdi. Bu operasyon esnasında, “Berliner Zeitung” gazetesi için çalışan bir gazeteci, basın kartı asılı olduğu halde şiddete maruz kaldı.
Gazetecinin üzerine giden polis memuru, onu yere yatırarak kelepçeledi. Olay sırasında, gazetecinin boynunda basın kartı ve elinde hem kamera hem de cep telefonu tutarak, basın mensubu olduğunu açıkça ortaya koymasına rağmen, polis memuru tarafından darp edildi. Bu durum, gazetecinin yaralanmasına yol açtı.
Elde edilen bilgilere göre, gazeteci olaydan sonra “Berliner Zeitung” gazetesine yaptığı açıklamada, polisin kendisine iki kez yumruk attığını ve saatlerce kelepçeli tutularak mağdur edildiğini bildirdi. Bu süreçte, gazetecinin yüzünden ve vücudundan çeşitli yaralanmalar meydana geldi.
Darp edilen gazeteci, olay sonrası hastane veya sağlık kuruluşu beklemeden, doğrudan durumu yetkililere bildirdi ve şikayetçi oldu. Bunun üzerine olay, Berlin Tiergarten Mahkemesi’ne intikal etti. Mahkeme sürecinde, polisin şiddet kullanarak gazeteciyi gözaltına almasının hukuka aykırı olduğu belirlendi.
Mahkeme, 32 yaşındaki polis memurunu suçlu buldu. Savcılık, mahkemeye verdiği ifadede, polis memurunun gazetecinin bir protestocu olmadığını bilmesi gerektiğinin altını çizerek, gazeteciyi darp etmesinin yasalara aykırı olduğunu vurguladı. Ayrıca, mahkeme, gazeteciyi yaralayan polis memurunun kasıtlı hareket ettiğine de dikkat çekti.
Mahkeme sonunda, polis memuruna para cezası verilmesine karar verdi. Savcılığın talebi üzerine, mahkeme polis memurunun 90 gün boyunca günlük 80 euro para cezası ödemesine hükmetti. Bu karar, basın özgürlüğü ve gazetecilerin haklarını koruma açısından önemli bir adım olarak değerlendirildi.
Olay, sadece gazetecilik etiği açısından değil, aynı zamanda kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken sergilemeleri gereken tutum açısından da büyük bir tartışma yarattı. Berlin’deki bu duruma tepkiler çığ gibi büyürken, pek çok meslektaşı, gazetecilerin ifade özgürlüğünü savunmak adına eylemler düzenlemeye başladı.
Sonuç olarak, Berlin’de yaşanan bu olay, hem gazetecilik mesleğinin önemi hem de polis güçlerinin eylemleri sırasında hukuki sınırları aşmamaları gerektiğini bir kez daha ortaya koydu. Bu tür olayların tekrarlanmaması için hukukun üstünlüğü ilkesinin, herkes için geçerli olması gerektiği gerçeği, toplumun her kesimi tarafından benimsenmelidir.