Her çocuğun ruhsal haritasında “baba” mihenk taşıdır. Çünkü babanın varlığı da yokluğu da kişinin kendini algılayışında çok belirleyicidir.
Yaşadığımız toplumda, babalık rolünü şekillendirirken sevgiye çok az yer bırakılır maalesef. Otoriter, mesafeli, duygularını ifade etmeyen, geçim sağlayan ve güçlü olan şeklinde yüceltilir. Ataerkil sistem, babayı evin reisi ilan eder, ama duygularını göstermeyi zayıflık sayar. Bunu da disiplin kaynağı şeklinde kılıfa büründürür.
“Seni babana söylerim bak! Baban görmesin ya da bilmesin!” tehditleri, babayı sevgi değil ceza figürü olarak kodlar. Bu hal, nesilden nesile aktarılan kültürel kodlar kadar içimizde köklü yer etmiştir. O nedenle, babanın evde duygusal varlığı hep ikinci plandadır.
“Babama hiç sarılmadım, ondan bir sevgi sözcüğü duymadım ama beni sevdiğini annemden duyardım.” Cümlesi toplumun ortak yarasıdır. Bu yara ya ömür boyu devam eder ya da yaşlandıkça, pamuklaşan halleriyle telafi edilmeye çalışılır. Ancak o zaman, mucuk mucuk öpülür, geçmişin özlemi doya doya sarılarak giderilmeye çalışılır.
Ekonomik Sıkıntılar ve Kayıp Babalar
Ekonomik koşullardan dolayı geç saatlere kadar çalışan, fiziksel olarak var olan fakat duygusal olarak tükenmiş, yalnızlaşmış babalar… Çocuklarıyla oynayamayan, konuşamayan, her gün işe gidip gelen kayıp babalar…
Bir de kendi olamadan, çocuk sahibi olmuş, sorumluluk almayıp tamamen ilgisiz, duyarsız, psikopat babalar… Ki en vahimi belki de budur.
Bu sözde babalık halleri, bir çocuğun yetişkin olduğunda ilişki, iletişim ve mutluluk gibi kendi olma yolunda illaki patlar ve eksikler bırakır. Bu bağlamda, her baba bir kahraman olmuyor. Her çocuk bir babayla büyümüyor ve maalesef her iz sevgiyle anılmıyor.
Oysa, bir çocuğun en temel ihtiyacı sevgi, şefkat ve güven dolu bir ortamdır.
Babalar Günü, sadece teşekkürlerin değil, yüzleşmelerin de günü olmalı. Yaralı çocukların sesini duymazdan gelmeden, geçmişin yükünü romantize etmeden.
Babalığı sadece “var olmakla” değil, anlamlı bağlar eşliğinde tanımladığımızda kutlayabiliriz.
Psikanalist Donald Winnicott’un Sözü
“Bir çocuk için en temel ihtiyaç, yeterince iyi bir ebeveyndir.” der. Çocuk büyütürken elbette hatalarımız, eksiklerimiz olacak. Bunların varlığı bizim de büyümemizde yol gösterici.
Önemli olan, bu hataları telafi edebilmektir. Babalık rolünün yeniden tanımlanması, bir lüks değil, toplumsal bir zorunluluktur. Sonuçta, babalık kalıtsal bir rol değil; her gün yeniden inşa edilen en duygusal bağdır.
Herkesin değil, gerçekten sevgiyi saklamayan, duygusunu göstermekten korkmayan, imkanlar dahilinde maddi ve manevi olarak çocuğuna hakkını layıkıyla teslim eden babaların gününü canı gönülden kutluyorum.
Bugün, kırılmış olanı onarma, eksik olanı tamamlama ve yeni babalık anlayışını inşa etme günü olsun, bence.
Ne dersiniz? Sevgiler