Suriye, Beşar Esad yönetimi altında tarihin en karanlık süreçlerinden birini yaşadı. Bu süreç, muhaliflerin başlattığı ayaklanma ile sona ererek, Suriye halkının özgürlüğüne kavuşturuldu. 12 günlük bir isyan süreci boyunca Heyet Tahrir-Şam liderliğinde ortaya konulan direniş, Esad hanedanlığının sona ermesine yol açtı.
Suriye’nin yeniden inşa sürecine girmesi, iç savaş boyunca Esad’a destek veren İran’dan gelen resmi açıklamalarla şekilleniyor. İran’ın dini lideri Ali Hamaney, Esad rejiminin düşüşü sürecinde belirli bir komşu ülkenin rolü üzerine odaklandı. Hamaney, “Suriye’de yaşananların arkasında ABD ve İsrail var. Onlar planladı, bundan şüphe etmiyoruz” diyerek bu durumu net bir şekilde vurguladı. Ayrıca, bu suçlamalara zemin oluşturacak kanıtların kendilerinde bulunduğunu da belirtti.
Hamaney, yaşanan olayların sadece ABD ve İsrail’in değil, aynı zamanda komşu bir ülkenin de etkisi olduğunu dile getirdi. Bu komşu ülkenin Esad’ın devrilmesinde açık bir rol oynadığını ve bu rolün devam ettiğini ifade ederek yeni tartışmalara kapı araladı. Hamaney, “Asıl suçlu ABD ve Siyonizm’dir” diyerek bu durumun daha büyük bir sorunun parçası olduğunu iddia etti.
Hamaney, direnişin doğasının ve güçlenme sürecinin altını çizerek, “Ne kadar baskı uygularsanız, o kadar güçlenir; ne kadar suç işlerseniz, o kadar motive olur; ne kadar onlarla savaşırsanız, o kadar yayılır. Allah’ın yardımıyla direnişin kapsamı, her zamankinden daha fazla, tüm bölgeyi kapsayacaktır” dedi. Bu açıklamalar, sadece Suriye ile sınırlı bir olay değil, bölgedeki genel direniş anlayışının güçlenmesi gerektiğine dair bir mesaj olarak da değerlendirilebilir.
Hamaney ayrıca İran’ın durumuna da değinerek, “Direnişin anlamından habersiz, cahil bir analizci, direniş zayıflarsa, İslam İran’ı da zayıflar diye düşünüyor. Ama ben size Allah’ın izniyle, Allah’ın kudretiyle şunu söylüyorum: İran güçlüdür ve daha da güçlü olacaktır” şeklindeki ifadeleriyle, İran’ı ve onun bölgedeki varlığını teminat altına almaya çalıştı. Bu sözler, İran’ın gelecekteki stratejik hedefleri ve bölgedeki etkisi hakkında daha geniş bir perspektif sunuyor.
Sonuç olarak, Hamaney’in açıklamaları, Suriye’deki gelişmelerin yalnızca iç bir mesele olmadığını, aynı zamanda uluslararası güç dengeleri ve bölgesel ilişkiler açısından geniş bir çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda Hamaney’in bu durumu kendi halkına ve destekçilerine moral vermek amacıyla kullandığı da aşikâr. Bölge, hâlâ keskin ve belirsiz çatışmalarla dolu bir süreçten geçiyor ve bu tür açıklamaların etkisi, zamanla daha da belirginleşecektir.