Bazen yürüyerek, bazen bir araçla hızlıca mezarlıkların yanından geçip gidiyoruz. Çoğu kez dikkatimizi bile çekmiyor bu koskoca mezarlıklar.
Oysa toprak bizi de bekliyor, bir gün gideceğimiz yer orası ama inanmak istemiyoruz galiba. Gaflet dedikleri işte tamda böyle bir şey. Öyle ki her gün mezar kazan işçiler bile bu gafletle yaşarlar. Senede birkaç kez geçmişlerimizi ziyaret için içeriye girdiğimiz olur. Ya da bir tanıdığımızı veya bir yakınımızı toprağa verir döneriz. Mezarlıktan döner dönmez herkes kendi dünyasında kaybolur gider.
Elbette ölenle ölünmüyor, yaşadığımız hayat herkese sorumluluklar yüklemiş. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmamız gerekiyor. Ama yarın ölecekmiş gibi de dürüst yaşamamız, toprağın altına hazırlık yapmamız gerekiyor. İnsanlar ya öleceğine inanmıyor ya da ölümün kendilerine çok uzak olduğunu düşünüyorlar. Oysa bir nefes sonrası için bile garantimiz yok.
Oyunlara, oyuncaklara doyamadan çocukluğumuz bitti. Bir an önce bitsin dediğimiz koskoca tahsil hayatımız, bir çırpıda geldi geçti. Asker olduk gün saydık, saya saya bitirdik. Sonrada bitti diye üzüldük. Bazılarımız iş hayatını bile tamamladı. Onlar için ömürden geriye uzatmalar kaldı artık. Şair Sezai Karakoç’un dediği gibi:
”Baharı yaz uğruna tükettik, aşk’ı naz uğruna,
ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna,
derken ömrü tükettik bir hiç uğruna…”
Tabiki bu süreç herkes için aynı değil. Yaşlanmak herkese nasip olmuyor. Onun için sağlıklı yaşlılığı da bir nimet olarak görmek gerekiyor. Genç ve sağlıklı olmak da ölüm için bir engel değil. Hasta veya yaşlı olan değil, sırası gelen gidiyor. Herkes ölmekten korkuyor, ama çaresi olmayan tek hastalık ölüm. Oysa ölümden değil, sağlıksız uzun ömürden korkmak gerekir.
Dünya hayatı hiç kimse için kalıcı değil. Her yolun sonu gibi ömrümüzün de bir sonu var!
Bedevinin birisi çölde su almak için bir kuyuya iniyordu. Önce tepesinde uçuşan bir kaç arı gördü. Sonra bir fare belirdi, Bedevinin tutunduğu ipi kemiriyordu. Ve kuyunun dibinde ağzını açmış onu bekleyen koca bir ejderha vardı. Fare ipi kesmek üzereyken, adam arıların yuvasından bir parmak bal aldı. Ağzına koyduğu balın tadı, onu bir miktar oyaladı. Sonunda ip koptu ve adam ejderhaya yem oldu.
Dünyadan aldığımız tat bir parmak bal kadar. İpi kemiren fare, ölüme götüren süreç. Ejderha ise ecel olarak yorumlanır.
Ölüm yok olmak değil, farklı bir boyuta geçmektir. O boyutta mutlaka herkesin vermesi gereken bir hesap var. Dünya hayatı bir imtihan. Bu hayatta dürüst yaşamak, herkesin hakkına hukukuna saygılı olmak gerekir. Bizi bekleyen kaçılmaz bir son varsa ki var. Hazırlıklı olmak gerekmez mi? Dünyada ne sınavlar gördük, başarılı olmak için az mı çalıştık. Hiç kimsenin ben bu sınava girmem, deme lüksü olmayan büyük bir sınav hepimizi bekliyor. Çok uzun yolculuklara çıktık her birimiz ama sonunda yuvamıza döndük. Bu seferki yolculuk hepsinden daha uzun ve dönüşü yok. Herkes adımını ona göre atsın.
Sağlık ve huzurla kalın.