Kapıyı açar açmaz başka bir dünyanın eşiğinde olduğumuzu hissediyoruz. Kaftanlar, kavuklar, sadaklar, mızraklar ve miğferlerle dolu mekan bir anda asırlar öncesine götürüyor bizi. Raflara sığmayan eşyaların tavandan sarkıtılmasıyla oluşan dehlizlerde zaman yolculuğuna çıkıyoruz. İmparatorlarla, vezirlerle karşılaşıyoruz.
Tarihin büyüleyici atmosferinde kendimizden geçmiş yürürken birden önümüze yuvarlanan düşman potinleriyle irkiliyoruz. Düşen çizmeleri rafta ki yerine koymakta zorlanan Niyazi Er’in yakınması sıyırıyor bizi gömüldüğümüz nostalji den.
Niyazi Er; bu mekânın sahibi. Yeşilçam’ın tek kostümcüsü. Sinema ve tiyatroyla uzaktan yakından ilgili herkes tanır Niyazi Baba’yı. Seyrettiğimiz bütün tarihi filmlerde ve tiyatro oyunlarında onun izi muhakkak vardır. Ya kostümleri hazırlamıştır, ya art direktördür, ya da bizzat oyuncu olarak rol almıştır bu filmlerde.
Muammer Karaca ile birlikte birçok tiyatroda başrol oynadığını bilinen Niyazi Er kendini hala bir aktör olarak görüyor: “1945’ten itibaren tiyatro ve sinemaya başladım. Bu arada, kostümcülüğe de el attım. Ses Opereti ve Muammer Karaca’da senelerce çalıştım. Bugün artık operet yok. Dekoratör, art direktör ve aksesuarcı olarak sinemada çalıştım senelerce.
Aktörlük İkinci Meslek
En az 300 filme imza attım.” Aktörlük ikinci meslek Niyazi Baba’nın, aktör olarak anılmak istiyor ama kostümcülüğün birinci mesleği olduğunu da inkâr etmiyor. Hatta bunu Türk sinemasının, başlangıcından bugüne yansıyan bir açmazı, handikap olarak görüyor: “Sinemaya başladığımda baktım her artistin bir mesleği var. Mesela terlikçi Hüseyin, sepetçi Ali Rıza gibi. Hepsi bu mesleklerinden geçiniyorlardı.
Aktörlüğü ikinci iş olarak yapıyorlardı. Mesela çarşılı Ali Bey, Ümit Aktan’ın dedesidir. İşte bundan dolayı ben de kendime meslek olarak kostümcülüğü seçtim. ” Aktörlükte aç kalmamak ve geçimini temin etmek için seçtiği kostümcülük mesleği Niyazi Er’i bugün erişilmesi güç bir rekorun sahibi yapmış.
Yüz bin kişiyi giydirecek bir kostüm koleksiyonuyla müze potansiyeline ulaşan bir başarı. Koleksiyonun maddi değeri ise milyarlarla ifade ediliyor. Çeşit ve sayı olarak dünyada böyle bir deponun olmadığını yabancı yönetmenlerin ağzından teyit ettiriyor Niyazi Er: “Türkiye’de tek kostümcü olmakla beraber dünyada da bu tarz çalışan, benim gibi bütün çeşitleri bulunduran bir kostümcü yok. Bunu bir Musevi yönetmen söyledi. Hollywood’da dahi kostümleri dışarıya yaptırırlar. Halbuki bizde mesela bir Yeniçeri sadağı, mızrağıyla; bir Alman askeri miğferi, çizmesi ve her şeyiyle var.
Yerli Filmcilerden Ziyade Avrupa Tanıyor
Beni yerli filmcilerden ziyade Avrupa tanıyor. Mesela “Hafif Süvarinin Hücumu” filmi için on bin kat elbise yaptım. Türkiye’de yapılmış ünlü filmlerden biri de Tony Curtis‘in ’in oynadığı “Paralı Askerler”. Bu filmin kostümlerini de ben yaptım.
51 yıllık çabanın ürünü olan devasa koleksiyonda orijinal malzemeler de yer alıyor. Abdülhamit ve Sultan Reşat zamanından kalma murassa simli elbiseler, 3. Selim zamanından paşa kostümleri. Niyazi Er bunları kiraya vermiyor, ayrı bir odada muhafaza ediyor. Ama diğer eşyalardan istediğinizi alıp giyebilirsiniz; fraglar, smokinler, İspanyol şapkaları, redingodar, bonjurlar vs…
Sade bir vatandaş olarak girdiğiniz bu yerden bir Osmanlı padişahı, bir Alman askeri ya da bir İspanyol şövalyesi olarak çıkmanız mümkün. Ancak sinernacı ya da tiyatrocu olmanız şartıyla. Polis elbisesi ve tabanca kiralayabilmeniz içinse mesleğin içinden olmanız da yetmez. Niyazi Baba’nın sizi çok iyi tanıması da gereklidir. Bunun sebebini şu cümlelerle açıklıyor Niyazi Er:
“Önceki yıllarda polis elbisesi ve tabancalarla soygunlar yapıldı, birçok dalaverelerde kullanıldı, bu sebeple tanımadığım kişilere polis elbisesi ve tabanca vermem. ”
Ünlüler Buradan Giyer
Cüneyt Arkın, Serdar Gökhan gibi tarihi filmlerde başrol oynayan aktörler Niyazi Baba’nın tezgahından geçmişlerdir muhakkak. Kostüm ihtiyacı olmayanlar bile Niyazi Er’e danışmak zorundadırlar çünkü, hangi elbisenin hangi döneme ait olduğunu ondan başka bilen pek yoktur. Padişah kavuklarını birbirinden ayıran özelliğin sorguç ayrıntısı olduğunu da… Sormadan kendi bildiklerini okuyanlar da yok değildir ama böyle durumlarda sonuç hep hüsran olur. Tarihi diye çevrilen filmler komediye dönüşür. Fatih Sultan Mehmet’in kaftanı II. Abdülhamid’e, Sultan Selim’in kavuğu LV. Murat’a giydirilir. Hatta filmlerde kullanılan mekanlar ve eşyalar da bilinçsiz ce kullanılır.
Tabii bu yanlışlar Niyazi Er’in gözünden kaçmaz: “Eskiden subaylar giydikleri potinin üzerine ata binerken getri ilave ederlerdi ve çizme gibi olurdu. Ama “Kemalin Askerleri” filminde bunu kullanamadılar. Ayrıca atın yem torbası, kazma-kürek kullanamadılar. Evren Paşa, bir film için; “Sinemadan anlamam ama benim bildiğim ata soldan binilir. Bunlar sağdan biniyorlar” dedi bana. Bazıları kendine göre benden fazla biliyor ama, görüntüye girdikten sonra tosluyorlar.
Benim en az 20 mesleğim var. Mürettiplik, mücellitlik, matbaacılık. Hattatım, dekoratörüm. Onun için art direktörlük benim hakkım. Yine filmlerde koca koca camlar kullanıyorlar. Eski zamanda camı üfleyerek ancak avuç içi kadar dökebiliyorlardı. Onun için camilerdeki çeşmibülbüller küçük küçüktür. Büyük cam yapamadıkları için çeşmibülbül tarzında yapmışlar. Filmlerde şalvarlara bile dikkat etmiyorlar. Mesela Konya şalvarı ile Adana şalvarı, Urfa Şalvarı arasında büyük farklılıklar var. İklim şartlarını yansıtan farklar bunlar.
Hayali Kostüm Müzesi Kurmak
Ama bu tür ayrıntı ara dikkat edilmiyor maalesef. Potansiyel Kostüm Müzesi Niyazi Er’in yakındığı konulardan biri de ilgisizlik ve duyarsızlık. Bir ömür boyunca biriktirdiği yüzbinlerce eşyayla uluslararası çapta bir kostüm müzesi oluşturma imkanı varken buna ilgisiz kalınmasına içerliyor Niyazi Baba.
Şimdiye kadar Kültür Bakanlığı ve başka kuruluşlara yaptığı girişimlerden bir netice alamaması onu bezginliğe ve ümitsizliğe düşürmüş. En ufak bir yangın ve afette yok olabilecek bu hazinenin sigortası bile yok. Bütün kazandığını tekrar kostüme yatıran Niyazi Er, sigortaya ayıracak parayı bulamamış bir türlü. Hatta bir ev, bir dükkan da alamamış. Hala kiralık olan 4. Levent Sanayi Mahallesi’ndeki tıkış tıkış doldurulmuş yerinde daha büyük bir mekana kavuşmanın hayallerini kuruyor Niyazi Baba.
Yetkililerden tek isteği ise “elindeki eşyalarla büyük bir kostüm müzesinin oluşturulması.” Kendisi de ölünceye kadar buranın bekçiliğini yapmaya hazır. Yetkililere arz olunur.
Her Filme 10 Polis
Türk sinemasının tek kostümcüsü olan Niyazi Er, sinema da kullanılan her malzemeyi bulundurmasıyla dünyada tek örnek. Tabii bu yoğunluk bazı eşyaları yeterli sayıda bulundurmasına engel oluyor. Mesela depoda yalnızca on takım polis elbisesi var. Ve bizim sinemacılar da genelde bu on elbiseyle idare ediyorlar. Yani 20 polisin gerektiği sahneleri de 10 polisle geçiştiriyorlar. Gerçi Niyazi Er, siparişle elbise hazırlamanın mümkün olduğunu belirtiyor ama fazladan sipariş veren de pek yokmuş.
Not: Niyazi Er, 1944 yılında İstanbul’da doğmuş ve 2005 yılında hayata veda etmiştir.