Alman gazeteci Günter Wallraff, 1983 yılında sıradışı bir projeye imza atma kararı aldı. Kılık değiştirerek 2 yıl boyunca Türk işçisi “Ali Levent Sinirlioğlu” adıyla çalışacak, böylece misafir işçilerin çalışma koşullarını birebir gözlemleyecekti. Bunu gerçekleştirmek için siyah bir peruk ve lens takarak Türk bir babanın Yunanistan’da büyüyen oğlu imajını oluşturdu. Türkçesinin az olduğunu iddia edecekti. Tüm hazırlıklarını tamamladıktan sonra, bir gazete ilanı vererek iş aramaya başladı: “Sağlam ve yapılı yabancı işçi iş arıyor. Ağır ve pis işlerde çalışırım. Ücret önemli değil.”
İlk iş bulduğu yer bir inşaat firmasıydı. İşe başlamasının ardından, kendisine verilen ilk görev o güne kadar diğer işçilerle olan farkını ortaya koyuyordu. Tuvaletlerin temizlenmesi gerekiyordu! Görevi, işçilerin en az bir haftadır kullanılmayan pis tuvaletlerini temizlemekti.
Wallraff, dizlerine kadar dışkının içinde kalarak ağır bir iş yapmaya başlamıştı. Şef bağırarak “Kovayı küreği al, temizle şurayı fazla sallanma” diye haykırıyordu. İçeriye dair yayılan kötü koku, bu işin yalnızca bir ceza olduğunu gösteriyordu. Ustabaşına tuvaletlerin tıkanık olduğunu ve tesisatçıların çağrılması gerektiğini söylediğinde kendisine, “Sen işine bak, düşünmeyi eşeklere bıraksan iyi edersin, ne de olsa onların kafaları daha büyüktür” yanıtını aldı. O an kendini haksız yere bir aşağılık muamelesine maruz kalmış hissediyordu.
İçi sıkan tuvaletlerde çalışan Wallraff, başka işçilere de tanıklık etti. Birkaç Alman işçi “Hep aynı, bizim bokumuzu sizlere temizletiyorlar” şeklinde sohbet ediyordu. Wallraff, yalnızca tuvalet temizlemekle kalmayıp, çiftlikler, fabrikalar ve madenlerde de çalışarak iki yıl boyunca işçilerin gerçek yaşamlarını gözlemledi. Bir gün çalıştığı iş yerine ziyarette bulunan Bavyera Başbakanı Strauss ile tanışması da işin tuzu biberi oldu. Siyah peruğu ve lensiyle kendisini “Ali” olarak tanıtmıştı.
Bununla birlikte, Berlin’de düzenlenen Almanya-Türkiye maçında ırkçı saldırılara uğradı; saçlarına sigara atıldı ve başından aşağıya bira döküldü. Neonazi grupların arasında kalması, kendisini “Ali” kimliğini reddetmek zorunda bıraktı. Wallraff, çalıştığı iş yerinde maruz kaldığı sağlık sorunları da ortaya çıkmaya başladı. Çalıştığı yerde biriken metal tozlarından bir avuç alarak, Bremen Üniversitesi’ne bağlı bir enstitüye gönderip analiz ettirdi.
Sonuçlar geldiğinde, raporda bu kadar tehlikeli bir maddeyle karşılaşmadıkları belirtilmişti. Raporda yer alan maddeler arasında tespit edilen zehirli elementler şu şekilde sıralanıyordu: Astat, baryum, kurşun, krom, demir, civa, kobalt, bakır, rodyum, çinko, gadolin, niob, titan, vanadyum ve volfram gibi tam 25 zehirli madde daha.
Wallraff, iki yıllık süre zarfında misafir işçilerin koşullarını yakından izlediği kitap “En Alttakiler” ile bu yaşanmışlıkları kaleme aldı. Kitap yayımlandığında büyük ses getirdi ve farklı dillere çevrildi. Wallraff’a dava açan şirketlerin itirazları, yaptığı bu kritik çalışmanın önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Çalışmalarının ardındaki motivasyonunu anlatırken, “Toplumun maskesini düşürmek için kılık değiştirmek zorundaydım” diyerek, yola çıktığı hedefi vurguladı.
Acaba, bugünlerde yabancı işçi bolluğunun ve göçmenlerin istenmediği dünyamızda bir başka Günter Wallraff ortaya çıksa kim bilir neleri, neleri yazardı diye kendime sormadan edemedim.