Oktay kardeş, senin yazılarını ilk okuduğumda tinerciler, sokak adamları, orospular, ibneler, travestiler, puştlar, pezevenkler, bu insanlarla nasıl bağ kurabiliyorsunuz? Çünkü biz onları gördüğümüzde genellikle yolumuzu değiştirir onların renkli dünyasına bu kadar kolay nasıl girebiliyorsunuz?
Oktay Güzeloğlu O.G. – Nuri kardeşim ne güzel konuştunuz… Özür dileyerek söylüyorum ama biraz saçmaladınız. Bir sistemde insanları aşağılamanın belirli kesimler tarafından kullanılan sözcüklerdir: renkli dünyalar… Dikkat edersen bahsettiğim hayatlar renkli değil özünde kapkara aslında.. Eğer en altta çalışan fuhuştaki travestilerden bahsediyorsan, toplum dışına atılmış hiçbir iş güç verilmeyen, fuhuştan başka bir tercih bırakılmayan kişilerdir… Öyle değil mi Nuriciğim?
N.K- Haklısınız bu yönünü düşünmemiştim.. Onlara bu taraftan bakmamıştım; hatırlıyorum bir ara tekstilde çalışan bir eş-cinselin işine son verdiklerine şahit oldum, eş cinsel olduğu için.
O.G. – yani kısacası Nuri kardeşim bak, sende söylüyorsun işten güçten atıldıklarını bir ara bu travesti arkadaşlar, kendilerini seks işçileri olarak tanımlayıp, hala da öyle tanımlıyorlar ‘gacı’ isminde bir dergi çıkarmışlardı..Bu gacı dergisinde, çektikleri sıkıntıları, fuhuş sırasında çok belalarla karşılaştıklarını kısacası sorunlarını anlatıyorlardı..Sen bilmiyorsun değil mi ?
N.K. – Yok sadece senin yazılarında okumuştum.
O.G. – Neyse, Nuriciğim geçelim burayı çünkü bu sorunlar kısaca anlatmakla olmaz. Benim çok tanıdığım var içlerinde, onların sorunları fazla, bizi aşıyor.. Devlet sorunu bu !
N.K. – Oktay kardeş ben ”hayat kadını ” olarak tanımladığımız insanların hayatlarını merak ediyorum. Sen, bunlarla da konuştun, ruhsal durumları, yaptıkları işe bakış açıları nasıldır?… Yaptıkları işten memnunlar mı yoksa artık bir noktadan sonra mecbur oldukları için mi, sürdürüyorlar?
O.G. – Nuri bey kardeşim .. Nuriciğim.. günde tanımadığı 40-50 kişiyle yatan kalkan hamalı , cemali, kemali, salyasıyla -sümüğüyle üstünde gören bir kadının ne kadar mutlu olacağını, ne kadar güler yüzlü olacağını ve ne kadar iyimser olabileceğini sana bırakıyorum. Sen yanıtla lütfen !
N.K.- Oktay kardeş senin bu soruna cevap vermek kolay değil. Bizde duyarız hep İstanbul’a artist olmaya gelen daha sonra pavyona düşen ya da birileri tarafından kandırılıp fuhuşa düşürülen kadınlar var mı, gerçek böyle midir?
O.G.- Çok güzel bir şey sordun Nuriciğim, bu dediklerin doğru ama bunların asıl sebebi ne biliyor musun, hani bir espri vardır; eğitim şart diyorlar ya bunun esprisini kaldırırsak cidden eğitim şart! İşte bu kadınlar hepsi okuması yazması olmayanlardır.. Çünkü bu kandırılan, bu pavyonlara ve sokaklara düşürülen, üzerlerinden kene gibi yapışıp geçinen, puştu – pezevengi, pavyoncusu, şerefsizi bir parça et koparmak adına, bu et koparmayı şunun için kullanıyorum ki bir kadını , 50 kilo düşünelim her bir insanın bir parça et koparması kadını yok eder!..
Düşünebiliyor musun, 50 kilo olan bir kadının üzerinden kaç kişi, para kazanıyor? Nuriciğim bu gün şu Tarlabaşı, Beyoğlunun alt ve ara sokaklardaki gariban kadınların eti kaç para biliyor musun? Orta yaşa gelmiş kadının 7,5 – 10 lira orta yaşa yakınların fiyatı 20 lira, daha gençlerin yani yeni düşenlerin, yirmi yaşlarındakilerin 30 lira… Düşünebiliyor musun? Anamız, bacımız, kız kardeşimiz dediğimiz kadın, bu sistemin çarkları arasında öğütülüp gitmekte!..
Bu kadın nasıl memnun olabilir, nasıl isteyerek bu işi yapabilir? Hayattan nasıl memnuniyet duyar?
Bazı salaklar bu şartlarda ki kadınlardan güler yüz ve komik olacak ama utanmadan bir de sevgi beklerler! Güler yüzmüş neden, kadın kendisi kaybetmiş güler yüzü sana nereden bulup da verecek oğlum. Bir de ne lalet kadın derler düşünme özürlüler.
Nuri bir de bıçak yarası vardır; bıçak yarasından kim kurtaracak, dostu varsa korur, bıçak sıyırtır, faça alır ya da dostu postu yoksa sahipsizse bir köşe başında öldürülür.
Nuri ben kendi hayatımda gördüm, yazılarımda vardır.. Ben şu ilk yardım hastanesine vurulmuş çok kadın götürdüm gece yarıları. Ne ahlaksız şoförler vardır, (hepsi için söylemiyorum tabi ki). Arabaya almazlar, arabaları kirlenir diye. Zorla aldırdıklarım vardır. O kanlanan koltukların paralarını ödediğim çok olmuştur. Kısacası Nuri , kimse isteyerek yapmaz.. Bunların temeli devlet sistemidir. Fuhuş ahlaksızlık ama bu suç biraz da sistem, devlet sorunudur. Birbirlerine zincirleme bağlıdır bu iş.
N.K. – Oktay kardaş, ben hep şunu, yazılarında konuşmalarımızda da merak etmişimdir; nereden çıktı bu insanlarla konuşmak, bunları yazmak? ‘Sokak mobilyaları’nda ‘ölümün rütbesi yoktur’ kitabında.. ‘Beyoğlunda, garibanın otopsisi yapılmaz’ kitabında… Nereden çıktı bunlar?
O.G. – Şimdi Nuri kardeşim 12 Eylül darbesi olduktan sonra işsiz kalmıştım.
N.K. – Ne iş yapıyordun?
O.G. – Tiyatrocuydum. Ucuz bir çatı katında oturuyordum. Yüzlerce fare ile beraberdim. Kendimi hayvanat bahçesinde yaşıyor, farz ediyordum. O ara benim iki yakın arkadaşım vardı. Biri sokak şairiydi.. Biri de Sami abi , bunlar sapına kadar sokak adamıydılar….. kitaplarımda yazmıştım, Ayrıca yakında çıkacak olan AKTÖR isimli son romanımda bu arkadaşlarımızı çok daha uzun anlatıyorum.. Birlikteliklerimiz, o dönemleri. Ayrıca o zamanlar evime giren, çıkan bir çok sokak kadını, sokak adamı, iki göz odalı çatı katımda ya yatıyorlardı ya da içmeye geliyorlardı. Hep beraber içiyorduk, ne bulursak içiyorduk. çok insan tanımıştım. Kendi çevremden tamamen uzaklaşmış sokaktaki insanla özdeşleşmiştim.. Bir gün yalnız başıma otururken ben bir şeyler yapmam lazım diye düşünürken, birden bire beynimde şimşek çaktı.. tamam… ne yazacağımı ne yapacağımı buldum dedim şimdi .
N.K. – Çok teşekkür ederim değerli dost, güzel insan. Görüşmek üzere. Hoş ve faydalı bir sohbet oldu. Hoşça kal dostum.
O G- Ben teşekkür ederim Nuriciğim. Görüşmek üzere. Sen de hoşça kal dostum.
15 Eylül 2016