G-QXXHXL9JW0
USD34,07
EURO37,94
CNY4,82
GBP45,22
EURO/USD1,11
BIST9.774,49
Petrol73,37
GR. ALTIN2.802,42
BTC2.121.231,93
Nuri Kaymaz

Murat Muslu İle Tiyatro Üzerine Söyleşi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Nuri Kaymaz: Tanımayan, bilmeyen okurlarımız için bize kendinizden bahseder misiniz?

Murat Muslu: Tabii ki… 1968 Kırıkkale doğumluyum.  Ancak,  çocukluğumun büyük bölümü Kayseri’de geçti. O günler çizim yeteneğimin farkına vardığım bu nedenle de “ileride ressam olacağım” sözünü sıklıkla kullandığım günlerdi. Orta ikiye kadar orada okudum. Sonrasında babamın memuriyeti dolayısıyla 1981’den itibaren Ankara yılları başladı. Ankara yılları resim çizme merakımın karikatüre kaydığı yıllar oldu. 1989’da iki karikatür sergisi açtım. Bunlardan ilki ocak ayında, ikincisi de aralık ayında İHD’nin insan hakları haftası etkinlikleri kapsamındaydı. İlk sergimin bugünkü moda deyişle küratörlüğünü, 1993’te Madımak Katliamında kaybettiğimiz karikatürist Asaf Koçak yapmıştı.

1989 yılında ayrıca tiyatro ve dolayısıyla oyunculukla da ilgilenmeye başlamıştım. Ya da daha önceden olan ilgim o yıl yeşerebileceği ortamı bulmuştu. O yıl Ankara Yenimeydan Sahnesi’nde Devr-i Yök oyunuyla tiyatro sahnesine ilk adımımı attım. Kamera ile tanışmam da aynı yıl TRT’de yayımlanan Dostlarımız dizisinde yaptığım figüranlıkla olmuştu. İlk rolümü de yine aynı yıl TRT GAP’ta yayınlanan Köy Doktoru adlı dizide almıştım. 1990 yılında ise Ankara Ekin Tiyatrosu yapımı Biz Bu İhtilali Niye Yaptık, Netekim? adlı oyunla iyiden iyiye tiyatro oyunculuğuna ısındım.

1989’da başlayan tiyatro yolculuğum 1995 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümüne girmem ile yeni bir boyut kazandı. 2000 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı İki Kova Su, 2008 yılında ise İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı Saatleri Ayarlama Enstitüsü oyunlarında oyuncu olarak sahneye çıktım.

2000 yılı aynı zamanda sanat yaşamımı sürdürmek için İstanbul’a geldiğim yıldır. Bu arada televizyonda Cansuyu, Gülbeyaz, Ferhunde Hanımlar, Çiçek Taksi, Bir İstanbul Masalı, Cennet Mahallesi, Kalp Gözü, Öyle Bir Geçer Zaman ki, Muhteşem Yüzyıl gibi dizilerde çeşitli rollerde oynadım.

Sinemada ise İngiltere’nin 2014 yılında Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar adayı seçilen Uzun Yol filminde Selim rolünü, 2020’de Uluslararası 9’uncu Paris Play Film Festivali’nde ‘en iyi sinema filmi’ seçilen ve 9. Antakya Film Festivalinde Yeşilçam ve Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen Ben İyi Biri Olmadan Önce filminde  Muhittin rolünü oynadım.

Bugüne kadar oyunculuğun dışında dublaj yönetmenliği, özel tiyatrolarda yazarlık ve yönetmenlik yaptım, ayrıca zaman zaman bazı gazete, dergi ve radyo-TV’lerde haber editörlüğü, spikerliği, muhabirliği, söyleşi yazarlığı gibi başka işlerle de uğraştım. Bir dönem sinema-dizi sektöründeki emek/meslek örgütlerinde değişik görevlerde bulundum; Sinema Emekçileri Sendikası’nda (Sine-Sen) yönetim kurulu üyeliği yaptım. Sinema Oyuncuları Meslek Birliği’nin (BİROY) kurucu üyelerinden biriyim. Değişik zamanlarda BİROY Haysiyet Kurulu Üyeliği ve Başkanlığı görevlerini yürüttüm.

Türkiye’de “kurulamaz” denildiği bir zamanda Oyuncular Sendikası’nın kuruluşuna ön ayak oldum. O güne kadar Türkiye’de dernek falan kurulmuştu ama sadece oyuncuların üye olduğu bir sendika kurulmamıştı. Sine-Sen yönetimindeyken örgütlenme konusuna çok kafa yoruyordum. Neden Sine-Sen tanınan-tanınmayan oyuncular için bir cazibe merkezi olamıyordu ya da yıllardır mesleğin içinde olan bilindik oyuncular neden sendikaya sahip çıkmıyor, sendikal mücadeleye katılmıyorlardı? Sonunda bir oyuncular sendikası kurulması için harekete geçtim. O dönem bu çerçevede Tamer Levent, Serhat Tutumluer, Memet Ali Alabora gibi isimlerlerle görüşerek sendikanın kuruluş sürecine katılmaları talebinde bulundum. Sonunda 29 Mart 2011’de sendikayı kurduk. Sendikada Kurucu Yönetim Kurulu Üyeliği ve Eğitim ve Araştırma Birim Başkanlığı yaptım.

– Türkiye’de tiyatro, sinema ve televizyon oyuncularının sorunları, çalışma ve yaşam koşulları nelerdir?

Genel itibariyle bu konular için olumsuz bir tablo çizmek mümkündür. Ancak nüansları da kaçırmamak gerekir; Örneğin Devlet Tiyatrosu gibi ödenekli bir tiyatronun oyuncusu ile özel tiyatro oyuncusunun sorunları ve çalışma koşulları genellikle aynı değildir. Kaldı ki özel tiyatrolarda oynayan oyuncuların bile durumları çalıştıkları özel tiyatroya göre değişebilir. Sinemada ise durum tümden vahim… üç beş ismin dışında hiç kimse kazandığı paradan ya da koşullardan memnun olduğunu söyleyemez.

Bugünün belirleyeni dizilerde ise ne yazık ki çalışma koşulları insanca demekten uzak; 4-a sigorta yapılmıyor, yapılmadığı için de 4-a’lılıktan yani işçilikten ve dolayısıyla, İş Kanunu ve Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’ndan kaynaklanan haklar kullanılamıyor, mesela mesai ücreti verilmiyor. Üstüne üstlük, dizilerde çalışan oyunculara bir de serbest meslek makbuzu kestirilerek oyuncular esnafmış gibi bir pozisyona sokulmaktadır. Ayrıca ödenekli bir tiyatroda değilseniz sigorta yapılmadığı, kayıt dışı çalıştırıldığı için meslekten emekli olmak bir ütopya adeta. Bunlar bilinmesine rağmen ve köktenci yaklaşımlarla çözümler üretilmesi gerekirken ne yazık ki yetkililer oyuncular başta olmak üzere sinema veya sanat emekçilerinin koşullarının düzeltilmesi için bugüne kadar pansuman çözümlerin dışında hiçbir şey yapmamışlardır.

Aslına bakılırsa sorunların özü dönüp dolaşıp ülkemizdeki sendikal engellere dayanıyor. Ne yazık ki oyuncular ve diğer sinema emekçileri yasal ama hukuki olmayan engellerden dolayı toplu sözleşme ve grev haklarını kullanamıyorlar. Bu haklar için gerekli üye sayısına sendikalar ulaşamıyor. Kayıtdışılığın olduğu ya da serbest meslek makbuzunun veya fatura kesmenin dayatıldığı bir ortamda bu sayılara nasıl ulaşılacak. Ya Kanun değişecek ya da sinema dizi emekçileri uluslararası sözleşmelere dayanarak toplu sözleşme ve grev haklarını sendikaları öncülüğünde fiili olarak kullanacaklar. Yoksa bir şeylerin kendiliğinden değişeceği yok. Bunlar olmadığı zaman sendikalar da sektör emekçileri de patinaja devam.

– Tiyatro ile sinema-TV dizi oyunculukları arasındaki farklar nelerdir? Bir oyuncu hepsinde de oynayabilir mi?

Öncelikle şunu belirtmem gerek. Elbette oyuncu niteliklerine sahip herkes ilgili alana ait nüansları bildiği takdirde tiyatroda da, sinema-TV’de de oynayabilir.

Tiyatroda oyun sırasında kesintisiz bir performans söz konusudur. Ancak sinema ve televizyonda, yönetmenin “kayıt-kestik” sözlerinin sıklığı o oyunculuğun da, oyuncunun performansının da o kadar kesintiye uğradığının göstergesidir. Tiyatroda o an orada oynarsınız, canlıdır ve seyirci karşınızdadır. Sette ise kesintiye uğrayan oyunculuğunuz kurgu masasında işlem gördükten sonra seyirci karşısına çıkar.

Genellikle kamera oyunculuğunun daha minimal/doğal tiyatro oyunculuğunun ise salonun her yerinden duyulsun ve görünsün diye veya o dönemin oyunculuk anlayışına uygun olsun diye daha büyük ve abartılı jestlere dayanması gerektiği söylenir. Antik tiyatroları, Roma tiyatrolarını, büyük tiyatroları, açık hava tiyatrolarını düşündüğümüzde kısmen doğru gibi görünse de aslında oyuncu her mecrada oyuncudur. Tiyatro veya film farketmez. Tiyatroda seyir alanın genişliğini, büyüklüğünü hesap eden oyuncu filmde de kameranın kadrajını, çerçevesini hesap ederek oynar. Oyuncu oynadığı oyunun veya senaryonun türüne, o türün, janrın gerekliliklerine uygun bir oyunculuğu, oyunculuk üslubunu icra etmekle mükelleftir.

Oyuncu, kumaşını her yerde belli eder. Başrol de olsa, oyuncu değilse yapılacak bir şey yoktur zaten. Sinemada, dizide, yönetmen, oyuncu olmayan birini çeşitli kamera açıları, oyunları, hileleriyle oynuyormuş gibi gösterebilir. Ya da dublajda kurtarılır. (!) Ama tiyatroda böyle bir şansı yoktur. Bugün televizyonlarda oyuncu diye gördüğümüz birçok kişiyi tiyatro sahnesinde oyunculuk testine tabii tutsanız emin olun bir çoğu ömür boyu ikmale kalır. Öte yandan tiyatro oyuncusu olup da kamera karşınında yeterince başarılı olamayan örnekler de vardır elbette.

– Şu sıralarda nelerle uğraşıyorsunuz? Tiyatro veya sinema-tv alanında herhangi bir çalışmanız ya da projeniz var mı?

Geçen yıl Ben Orhan Kemal adlı oyunda Orhan Kemal’i canlandırdım. Bugünlerde ise Anton Çehov’un aynı adlı oyunundan uyarladığım ve yönettiğim, Kuğunun Şarkısı adlı oyunda oynuyorum. Bunun dışında halen yazdığım oyunları ve film senaryolarını tiyatro ve sinemada hayata geçirmek için çalışıyorum.

Nuri Kaymaz : Teşekkür ederim Murat bey ağzınıza yüreğinize sağlık. Görüşmek üzere.

Murat Muslu: Ben teşekkür ederim  görüşmek üzere.

Murat Muslu İle Tiyatro Üzerine Söyleşi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haber Kontak ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!