Küfelik, bir kelime olarak kendi başına yürümenin ötesinde bir hikaye taşır. Bir zamanlar İstanbul’un taş sokaklarında, meyhane kapılarında beliren bir görevlinin ismiyle anılan bu kavram, sadece bedensel bir durum değil, aynı zamanda toplumsal bir olguydu. Sarhoş bireylerin hayata tutunma biçimlerinden biriydi küfelik. İşte, geçmişin sarhoş kokulu perdesinin arkasında gizlenen bu kelime, adeta bir dönem İstanbul’un renkli yaşamına tanıklık eden bir anlatıcı gibiydi.
Bir zamanlar, kadim İstanbul’un meyhanelerinde insanların gözlerinde parlayan alkol yansımaları, gülüşlerin büyüsünü ve hayatın telaşını yansıtırdı. Arazinin köşe başlarında kurulu olan bu sıcak mekanlarda, her gün akşam geç saatlere kadar süren bir serüven yaşanırdı. İçki masalarında dökülen şarkılar, hüzün ve neşe arasında salınan duygular, mekanın ahşap direklerine sinmişti. İşte tam burada, seni saran o içki kokulu düğümde, “Küfe” devreye girerdi.
Küfeye binen sarhoş, ahşap tekerleklerin sesleri eşliğinde İstanbul sokaklarından geçerken sanki yeni bir dünyaya adım atıyordu. Neşeli bir şekilde şarkılar söyleyen bu müşteri, başındaki alkol bulutlarıyla hypnotize olmuş bir halde, ayaklarını neredeyse yere değdirmeden evine doğru doğru yol alıyordu. Küfeciler, nazik ve deneyimli elleriyle bu kargaşayı yönetir, sarhoş ruhları huzur dolu yuvalarına ulaştırırlardı.
İstanbul’un köhne sokakları, taşlardan fısıldayan anılarıyla sarhoşluğun bir parçasıydı. Her bir köşe, her bir viraj, evine yalnızca bir adım uzaklıkta olan o sevimli, ama dertli adamın hikayesini gizlerdi. Küfeye yerleşmiş neşeli diğer yolculardan yapılan sevecen çağrılar arasında; “Bu sarhoşun hikayesini yazalım!” diye haykıranları duymak mümkün olurdu.
Sokaklar adeta bir sahne, küfeye yüklenen insanlar da oyunculardı. Gözlerindeki ışıltı, sarhoşluklarının akılda bıraktığı efsunla birleşip birer yıldız gibi parlıyordu. O anlar, meyhanenin sıcak atmosferinde kaybolmuş birer anekdot olarak zamanla anılara karışıyordu. Halbuki, insan çözümkeylediği her damlada kaybolmuş duygularını yeniden bulmayı umuyordu.
Küfelik, sadece bir taşımacılık değil; aynı zamanda dostluk, paylaşım ve yaşamın sevinçlerini birbirine kenetleyen bir bağdı. Geçmişin gölgesinde, bu kültürün izleri halen sokakları süslemekte. Bir gün belki, yeni kuşaklar bu anekdotlardan ilham alarak yaşamın sarhoşluğunda kaybolmayı tercih edecekler. İşte o vakit, İstanbul’un geçmişine ait bir kelime, yine anlamını bulacak.
Küfelik, sadece bir geçmiş değil; gelecekte de var olmaya devam edecek bir özlem.