“Hiçbir yük taşıyıcısı, başkasının yükünü taşıyamaz.” (Kur’an-ı Kerim; 17/15 Ayetler)
Bir şehrin en zengini öldüğünde, tellallar sokaklara dökülür;
“Ey ahali,” diye bağırmışlar. “Biliyorsunuz, Veli Efendi öldü. Bir vasiyeti var. Ahiret hayatına alışabilmek için, kendisine bir günlük yardımcı arıyor.
Kim ki, mezardaki ilk gecesini onunla beraber geçirirse, Veli Efendi’ye ait servetin yarısı kendisine verilecektir.
Ey ahali, duyduk duymadık demeyin…
Tellalların bütün çabasına rağmen kimse bu parlak, fakat korkulu vasiyete kulak vermemiş. Ama sonunda, şehrin en fakir sırt hamallarından birisi çıkmış ortaya. Adamcağız, bakmış ki, hayatta zaten sırtındaki küfesinden ve ipinden başka bir şey yok.
O halde “hamal olarak yatıp, ertesi sabah zengin olarak kalkarım” diyerek razı olmuş…
Genişçe bir mezara, iyice kefenlenen zengini ve yanına hamalı yatırmışlar. Az sonra sual melekleri gelmiş “İkisi de bize emanet” diye konuşmuşlar. “Zengin nasıl olsa kalacak, şu hamaldan başlayalım.” Sormuşlar:
- “Dünyada malın mülkün var mıydı?”
- “Alay etmeyin,” demiş hamal. “Sırtımdaki küfeden ve ipten başka hiçbir şeyim olmadığını siz de bilirsiniz.”
- “Peki,” diye eklemiş melekler, “o ipi ne karşılığında aldın? Sonra küfeyi ne iş gördün, de nasıl elde ettin?”
Anlatmış hamalcağız. “Beş kişinin malını 10 kuruşa taşıdım. İkisini yedim, sekizini sakladım. Ertesi gün de aynı işleri yaptım. Yemedim içmedim, ucuza taşıdım ve bunları aldım.”
Melekler:
- “Çık,” demişler, “çık… Olmadı…. Hasan Efendi’den aldığın para, hak ettiğinden çok düşük. Biz ondan bunun hesabını soracağız. Mehmet Efendiyle de ucuza anlaşmış ve ucuza taşımışsın..”
- “İyi ama,” diye cevaplamış hamal, “hak ettiğim parayı isteseydim, bana taşıttırmazdı. Taşıttırmayınca da aç kalırdım.”
- “O bizim işimiz,” demiş melekler, “nasıl olsa buraya o da gelecek. Biz senin adına ona sorarız.”
Melekler, hamalı sıkıştırmaya devam etmiş.
- “Söyle bakalım, aldığın paranın kaçını yedin, kaçını sakladın?”
- “On kuruş aldı isem, yarısını sakladım; iki kuruş aldı isem, bir kuruşunu biriktirdim…”
- “Çık,” demiş melekler. “Yine olmadı, hem ucuza taşımışsın, hem de gıdandan kesmişsin… Yani sen, kendi nefsine zulmetmişsin… Nefsine zulmetmek de günahtır, bilmez misin?…”
Hamalcağız ne cevap vereceğini düşünüp ecel terleri dökerken, sabah olmuş.
Açılan mezardan yukarıya bir bakmış ki, bütün millet orada…
Kadı Efendi ve şehrin mehter takımı da kendisini bekliyor.
Bir kıyamet ki, sormayın.
“Kutlu olsun,” demişler… “Bu gece kimsenin yapamayacağı bir işi başardın ama, bak artık zengin oldun.”
“Yooo,” diye bağırmış hamal.
- “İstemem, sizin olsun… Ben, bir iple küfenin hesabını sabaha kadar veremedim. Ya o kadar servetim olsaydı, ne yapardım?”
HAMAL ABZER
Hamal Abzer, Siverek Takoran köyü doğumludur. Kendi halinde Siverek’te hammalık yapıp geçimini sağlamaktadır. Hamal dediğime bakmayın, o dünyanın yükünü kaldıracak kadar sağlam ve kuvvetli yapıdadır.
Gençlik yıllarında o döneme ait siyah beyaz televizyonları, buzdolaplarını, çamaşır makinelerini, gardropları, aklınıza buna benzer ne alet ve gereçler varsa hepsini taşıyıp adresine sağlam bir vaziyette teslim etmektedir. Adeta güvenilir, sağlam bir nakliyat aracı olup o dönemin en güvenilir hammallarındandır.
Hamal Abzer’in en büyük özelliği saflığıydı; öyle ki, söylenilen her şeye inanır, haftalar, aylar geçse bile bunu kendi kendine tekrarlar, kendi kendine söylenirdi. “Görenler, ‘Abzer hayırdır, yine ne söyleniyorsun?’ diye sorduklarında, adamın biri şöyle demiş” deyip yorum yapar, cevap verirdi.
Doğulu olan Hamal Abzer, Takoran köyünü çok sevmektedir. Bunu bilen esnaflar, Hamal Abzer’e şöyle takılırdı: “ABZER, ABZER, haberin var mı, Amerika bu akşam Takoran’a saldırmış!” deyince Abzer, gerçeği sanır, üzülür, kendi kendine söylenirdi. “Amerika Takoran’a saldıramaz; Takoran misliyle cevap verir,” der dururdu. Bu, haftalarca, aylarca Abzer dayının kafasından çıkmazdı.
Arşimet’in meşhur bir lafı vardır: “Bana bir kaldıraç verin, dünyayı yerinden oynatayım.” Hamal Abzer de, “Bana bir kalın ip verin; yükünüz ne olursa olsun, ben onu dengede tuttukça sırtımdan indirmem, istediğim yere taşırım,” derdi.
Zaman, Abzer dayıyı çok yaşlandırdı; artık Hamal Abzer yük taşıyamaz oldu. Takoran’a Amerikalılar tarafından saldırılarını duymaz oldu; kendi kendine konuşup cevap veremeyecek hale geldi. En son, Siverek’in mezarlığında ağaçları sulayarak mezar sahiplerinden harçlığını aldı. Kim ne kadar verdiyse itiraz etmedi. Artık çok yaşlanmış, mezar ağaçlarını bile sulayamayacak duruma gelmişti.
O dünyanın yükünü kaldıran adam, HAMAL ABZER, bir gece yatağında ansızın ölü vermişti.