Bundan 23 yıl önce Bursa’nın sokaklarında yankılanan güzel bir melodi vardı: Deli Ayten’in davul sesi. Omuzunda asılı renkli çantalar, elinde tuttuğu cümbüş ve cana yakın tavırlarıyla, sabahın ilk ışıklarından akşam mahallelerin renkli gece manzaralarına kadar karnaval gibi bir yaşam sürüyordu. Onunla birlikte çarşıların sesi, pazarların cıvıltısı yükseliyordu; sanki tüm sokaklar onun adımlarıyla hayat buluyordu.
Yaz aylarının gelişiyle Bursa’da bir sessizlik hâkim olurdu. Bursalılar tatil beldelerine akın ederken, çarşılar ve pazarlar boş kalırdı. O canlılık, kalabalığın coşkulu gürültüsü, derin bir sessizlikle yer değiştirdiği anda, Deli Ayten’in davul sesi, örümcek ağlarından kurtulmuş bir melodi gibi yayılırdı. Esnaf, Deli Ayten’in o neşeli sesiyle buluşmak için kapılarına koşarak, onu sevinçle karşılamaya çalışırdı. Çünkü Deli Ayten’in geçtiği dükkanlar bereketlenirdi; onun uğurlu varlığı, gözleri parlayan esnafın işlerine hayat getirirdi.
Davulunu çalarak çarşının ortasına doğru ilerler, sonra aynı yolu geri dönerken cümbüşünü çalarak çarşıyı neşelendirirdi. Her dükkanın önünde durarak bir soluklanma şansı bulduğunda, o mekanda berekete açılan kapılar ardına kadar açılırdı. Çayını, kahvesini içerken davulunun tınısıyla cümbüşüne eşlik eder, ardından başka bir dükkana doğru yola koyulurdu.
Bursalılar için Deli Ayten, tam anlamıyla bir efsaneydi. İnsanlar onu sokakta gördüklerinde bir sevgi seliyle evlerinden fırlayıp selam durur, mahalleyi terkettiğinde alkışlarla uğurlar, ona eşlik etmek için çocuklar bir kuyruk oluştururdu. Her mahallenin bir delisi olsa da, Deli Ayten’in yeri çok özeldi. O, tüm delilerin tartışılmaz kraliçesiydi. Hıdrellez haftası geldiğinde, Bursa’nın farklı mahallelerinden toplanan deliler, onun etrafında dans eder, ona saygı duruşunda bulunurlardı. Erken saatlerde, ayazdan taze bir yüzle, en güzel elbisesini ve en zarif çantalarını takarak yola koyulurdu.
Davuluna üç kere vurduğu ilk sokak, kendi mahallesi olurdu. Ardından diğer deliler, Deli Ayten’in ardında saf tutarak onu takip ederdi. Her 15 mahallede, davul sesleri yankılanır, alkışlar, kahkahalar arasında el birliğiyle yürünürdü. Bursalı akıllılar derin uykularında kaybolmuşken, Deli Ayten’in cümbüşü, gökyüzünü aydınlatan bir melodi gibi yankılanırdı. Konvoy, ikindiye doğru Kız Yakup mahallesinin Müzisyenler Kahvesi’ne ulaşırdı. Müzisyenler, darbukalar, kemanlarla onları karşılayarak hava dolu bir eğlence başlatırdı.
Deli Ayten hakkında çokça rivayet dolaşırdı. Kimisi onun İstanbul’un varlıklı bir ailesinden geldiğini, radikal bir değişimle Bursa’ya yerleştiğini iddia ederdi. Diğerleri ise, Selanik kökenli bir ailenin kızı olup, yangında ailesini kaybettikten sonra Bursa’ya sığındığını anlatırdı. Ancak, onun gerçek hikayesi Kız Yakup mahallesi’nde başlıyor; bu, yalnızlık ve kaybedilen bir aşk hikayesiydi.
Ateşli hastalıklardan mustarip çocukluğunun ardından, genç yaşta aşık olmuştu Ayten. Cümbüş Hasan, ondan birkaç yaş büyük ve neşeli bir gençti. Fakat malum, kötü alışkanlıklar ailenin bu biricik aşkına engel oluyordu. Ayten, bir daha sevilmeyi beklerken boşluklar içinde kayboluyordu. Ailesinin geçirdiği bu zor zamanlar, Ayten’in zihninde bir boşluk oluşturarak, gerçekle hayal dünyası arasında dolaşmasına belki de neden oluyordu.
Kulübesinde 12 Mart 1992 tarihinde, Deli Ayten’in hayatı sona erdi. Hayatının son yıllarını sokaklarda geçirse de, onun hikayesi ve şehrin kalbindeki yankıları, bu güzel kadının anısını yaşamaya devam etti. Bursa’nın sokaklarının sesi, onun ruhunu taşıyan bir melodi gibi çalınmaya, bu efsanenin hatırası dillerde dolaşmaya devam etti. Onun yaşamı, sadece bir delilik hikayesi değil, aynı zamanda aşkın, kaybın ve yalnızlığın da resmidir. Herkes onu hatırlarken, avuçlarındaki sıcak ekmek gibi, hayatın tuhaf ama güzel yanını anımsayarak hatırlayacaktır.