Nuri Kaymaz: Kendinizi Nasıl Tanıtırdınız?
Atila Oğuz: 1972 Trabzon Çaykara doğumluyum, evli ve bir çocuk babasıyım.
1993-94 yıllarında Konya Haklar ve Özgürlükler Derneğinin kurucuları arasında yer aldım ve bundan dolayı mahkemelik oldum ve kısa bir süre cezaevinde kaldım.
Cezaevinde bulunduğun 1994 yılında şiire merakım başladı ve çıktıktan sonra tam dört yıl hiç yazmadım 1998 yılında tekrar yazmaya başladım ve ilk kitabım 2001 yılında Hayatı Yeniden Şekillendireceğiz Umuda Yolculukta Anadolu Kültür Yayınlar tarafından yayımlanmıştı.
Daha sonra Önsöz Edebiyat, Uzun Yürüyüş, Yaba Edebiyat, Berfin Bahar, Şair Çıkmazı, Gece Treni, Aykırı Sanat vb. gibi dergilerde yazmaya başladım birçoğunda halen yazmaktayım.
Önsöz Edebiyat dergisinde yaklaşık bir yıldan beri Trabzon yöresi söylencelerinden derlemiş olduklarım yayınlanmaktadır.
2006 yılında Belge Yayınlarından Lirik Kıyılar adlı ikinci şiir kitabım yayınlandı.
Nuri Kaymaz: Şiirinizi nasıl tanımlarsınız?
Atila Oğuz: Evet şiiri tanımlamak aslında sanıldığı kadar kolay bir şey değildir.
Siz kendi şiirimi sordunuz, ama hiç fark etmez kendi şiirim veya genel olarak şiir olsun tanımlamak güçtür. Çünkü hayatı sabitleyip bir yerde tutamazsınız ve aynı suda bir kere yıkanmanın tartışmalı olduğunu düşünürsek gerçekten zor bir iş ama zor olmasına rağmen her şairin kendi şiirine ve genel şiir hakkında bir tanımlaması vardır ve olmalıdır.
Ben şiirimi insanı ve insana dair ne varsa konusu yapabilen ve geçmişiyle yüzleşerek yeni bir gelecek kaygısı olan ve şiirimde mutlaka güçlü bir içerik ama salt kuru bilgilendirmeyi kastetmiyorum, imgeler ve simgeler yoluyla ve güçlü bir duygusal sesle örülmeli.
Kısacası şiirimi ve genel olarak şiiri doğanın devinimiyle eş değerde düşünüyorum, sürekli yeninin peşinde koşmalı ve kendini sürekli olarak yenilemek zorunda olduğunu düşünüyorum.
Aksi takdirde şiire birkaç şablon çekilir ve yüz yıllarca o şablonlarla da yazılabilinir, ama o zaman şiirim toplumsal hayatın çok gerilerinde kalacağını düşünüyorum, mesela saray şiirini düşünün. Bu yüzden şiir diyalektik bakış açısıyla yazılmalı ve hiçbir şeyden çekinmeden korkular duymadan yazılmalı, toplumsal tabulara dokunmalı, çünkü dünya üzerinde hiçbir tabu kalıcı değildir.
Nuri Kaymaz: Şiirlerinizi yazarken özellikle konu seçiyor musunuz?
Atila Oğuz: İlk yazmaya başladığım zaman özellikle konu seçmiyordum, daha sonra ikinci kitaba başladığımda konu seçmeye başladım ve zamanla artık neredeyse konu belirlemeden şiir yazmaz oldum. Aslında bütün şiirlerin bir konu var ama ben vurgulamak istediğim tam olarak şudur, bir konuyu araştırıp o konuyu şiirleştirmek, mesela masa başı Diyarbakır hakkında genel bilgiler ışığında şiir yazıla bilinir, öte yanda Diyarbakır’ın tarihi ve kültürü araştırılıp geçmişiyle birlikte çok daha güçlü şiirde yazıla bilinir.
Benim çalışmalarımın çoğu böyledir.
Nuri Kaymaz: Örnek verebilir misiniz?
Atila Oğuz: Tabi ki size birkaç örnek verebilirim.
Selamın Yerde Kalmadı adlı şiirimde İbrahim Kaypakkaya’yı
Güneş Doğudan Yükselir adlı şiirimde de Diyarbakır’ı
Güneşin Mor Rengi Çingeneler, adlı şiirde Çingene mitoslarından günümüze kadar Çingeneleri ve Kara Aralıkla 19 Aralık sürecini ve buna benzer daha birçok çalışmam oldu en son yine bu formatta 8 Mart dünya Emekçi Kadınlarıyla ilgili bir çalışmam oldu.
Nuri Kaymaz: Çok sorulan ve çok konuşulan klişe bir soru.’’sanat sanat için mi’’?
Atila Oğuz: Evet klişe bir soru ama hiç önemini yitirmeyen bir soru.
Bu soruya genellikle ya sanat içindir ya da halk içindir diye cevaplar verilir ve herkes kendi değirmenine su taşır. Bende sanat üreticisi olarak yeni bir dünya için dönen değirmene su taşıyorum, ancak bu sanat sanat için üretilmeze tamamıyla karşı çıkmıyorum çünkü sanat biraz da sanat içindir. Gelelim nedenine benim anladığım sanat sanat içindir kavramı sanat üreticileri arasında ki rekabet ve sanatın kendini sürekli yenilemek, üretmek ve kalıcılık sağlamak için biraz sanat sanat için yapılmalı diye düşünüyorum. Yoksa bu zamana kadar tartışıldığı gibi ‘‘sanat sanat için mi halk için mi?’’ anlamında ise önemini yitirmemiş olmasına rağmen önemli bulmuyorum.
Nuri Kaymaz: ‘Lirik Kıyılar’’da Karadeniz yöresini ve emek dünyasıyla birlikte Kürt kızını da imgelerinde barındırıyorsun, yanılmıyorsam Önsöz dergisinde ‘Kil Tabletlerde Dirilen Ninova’ adlı şiirinizde Kürt çocuklarını imlemişsiniz, oysa sınıf adına birçok kişi bu tür konuları ya yok sayıyorlar ya da kıyısından geçiyorlar, sen bütün bunları bir arada nasıl imgeleyebiliyorsun ve neden?
Atila Oğuz: ‘Lirik Kıyılar’ da eski adı Potos olan bugünkü Karadeniz bölgesindeki eski uygarlıklardan bir olan Trabzon Rum İmparatorluğunu ‘’Trapezunta’’ adlı şiirimde irdelemeye çalıştım, ‘’Yolculuk’’ adlı şiirimdeyse Sümerlerden Troya’dan Kürt kızına kadar geniş bir ekinsel coğrafyada gezindim, ‘’Kil Tabletlerde Dirilen Ninova’’ daysa oyuncakları silah artıkları olan Kürt çocuklarını yazdım. Bütün bu konular çok ayrıksı dursalar da aslında birbirlerine uzak şeyler değiller, eğer biz Sümerleri ve geçmiş uygarlıkları anlamazsak bugün ne kendimizi nede Kürt çocuklarını anlayamayız.
Biraz daha açarsak Kürtlerin ve diğer halklarında sorunlarına eğilmek zorundayız. Salt sınıf açısından bakarsak çok şey yitirmiş oluruz, mesela yitmek üzere olan birçok kültürel değerlerimiz var, Kildaniler, Süryaniler, Rum kültürü gibi daha birçok kültür değeri sayabiliriz, edebiyatçılar en azından bazı kültürel değerleri kayıt altına alabilirler ve yaşamsal alan bulmaları için yeni bir kaynak yaratabilirler. Bugün siyasi iktidarın böyle bir gayreti görülmektedir ve bu çabayı büyütecek olanda yazarlar ve bilim insanlarıdır. Yoksa bu işi sadece siyasi iktidarın inisiyatifine bırakılırsa çok şeyin değişeceğini sanmıyorum.
Hatırlamışken bir şey söylemek istiyorum, bir şiir etkinliğindeydim ve ’Kil Tabletlerde Dirilen Ninova’’ adlı şiirimi okumuştum ve bir şair dostum tarafından ayrılıkçılıkla suçlanmıştım ve çok üzülmüştüm kendim için değil dostum adına. Artık bu farkın da farkına varmalıyız.
Nuri Kaymaz: Yeni çalışmalarından bahsetmek ister misin?
Atila Oğuz: Bitirmiş olduğum biri ortak olmak üzere dört kitabım var. Bunlar ortak olanı Terzi Fikri ve Terzi Niyazi için hazırlamış olduğumuz derleme bir kitap. Terzi Fikri için Pertev Aksakalın ‘’Fatsa Gerçeği’’ adlı bir eseri var, aynı şekilde Terzi Niyazi içinde Ruşen Arslan’ın ‘’Niyazi Usta’ adlı bir kitabı bulunmaktadır. Bunlar çok olumlu şeyler fakat yeterlimi hayır. Terzi Fikri ve Niyazi için daha çok şey yapılmalı, bu iki terzi Türkiye siyasi tarihi için çok önemli değerler olduklarına inanıyorum ve onlar için daha çok şeyin yazılması gerektiğine inanıyorum. Bugün hala Fatsa denince yediden yetmişe yüreğimiz kabarıp gözlerimiz doluyorsa boşuna değildir. Diyarbakır’da Niyazi’yi tanımayıp duymayan yok neredeyse bizim bu çalışmamız birilerine örnek olurda yeni çalışmalar yapılır bu ateşten elbise diken terzilerimiz için. Bizim bu derleme kitabımız yakın bir tarihte Ozan Yayıncılıktan yayınlanacak, diğer üçüyse biri roman biride destanlar üçüncüsü de yine şiir kitabı.
Bunların dışında yine bir ortak çalışma olan Beyoğlu Terzileri ve Hamallar üzerinde çalışmaktayım. Yine ülkemizin tarihine kara bir leke olarak yazılan 6/7 Eylül olaylarını anlatan bir çalışmam var. Bunların dışında dergilerde yazı ve şiirler yazmaktayım.
Nuri Kaymaz: Son bir soru daha, ödüllü şair misiniz?
Atila Oğuz: Evet kitaplığıma her baktığımda benimde bir ödülüm olduğunu hatırlıyorum ve çok önemsediğim bir ödül, Adana’da yayımlanan Aykırısanat dergisinin düzenlemiş olduğu bir etkinlikti ve bende ‘İnanna’nın Gülüşü’ adlı bir şiirimi göndermiştim ve üçüncülük almıştım, ödül olarak da bir onurluk ve bir düzine kitap kazanmıştım. Bunun içim kitaplığımdaki o kitaplar benim için çok önemlidirler.
Nuri Kaymaz: Söyleşi teklifimi kabul edip, verdiğin cevaplar için teşekkür ederim.
Atila Oğuz: Sorduğunuz için ben teşekkür ederim.
Nuri Kaymaz