G-QXXHXL9JW0
USD35,05
%0.03
EURO36,40
%0.12
EURO/USD1,04
%0.11
BIST9.915,76
%-0.95
Petrol73,00
%0.18
GR. ALTIN2.930,23
%0.34
BTC3.538.681,04
%0.38
Nurbanu Kablan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Kültür & Sanat
  4. Kadınlar Hikâye Yazmaya Devam Ediyor!

Kadınlar Hikâye Yazmaya Devam Ediyor!

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

21. Yüzyılın ilk çeyreğinin biteceği bu zaman diliminde kadınlar hala hakları için mücadele etmeye devam ediyorlar. 4 Mart 2024’te Fransa’da kürtajın anayasal güvenceye alınması  parlamentoda oylandı, 72’ye karşı 780  oy ile yasa onaylandı ve kadınlar Eyfel kulesi etrafında kararı  dans ederek şarkılar söyleyerek kutladılar.

Ellerindeki pankartlarda  “kadınlar hikaye yazıyor” “benim bedenim benim kararım” yazıları tarihe güzel bir not daha bırakıyordu….

Devrimlerin beşiği olan Fransa bir ilk’e daha imza attı ve kürtajı anayasal güvence altına alan ilk ülke olarak tarihe geçti….

8 Mart Dünya Kadınlar Gününde yeni yasa Fransa Cadde ve sokaklarında coşkuyla kutlanacak…

Simone de Beauvoir’ın ruhu ışısın, ne diyordu “Egemen sınıfın isteği gücü sürdürmektir ve bunun tek yolu kadınları evde tutmaktır. Kadın depolitize olursa erkeği de depolitize eder. Çünkü kadınların özgürleşmesi daima toplumsal özgürleşme ile ilişkilidir..

Kadın özgür olduğu zaman toplum ancak o zaman özgürleşir. Çok değil bundan yüzyıl öncesinde  kadınlar doğu toplumlarında  eve kapatılmış  esir gibiyken batı toplumlarında da eve tamamen kapatılmasa da eğitim de dahil birçok haklardan yoksundu. Marie Curie gibi dünyanın en zeki insanlarından biri, kadın olduğu için erkeklerden iki  kat daha fazla performans göstermek zorunda kalmıştır.

Bilim çalışmalarını Paris’te sürdüren Marie öyle ki Nobel Ödülü aldığı halde Nobel ödülü konuşması yapmasına kadın olduğu için izin verilmemiş yerine eşi Pierre Curie onun ödülünü almıştır. Durumun vahametini başka sözlerle anlatmaya gerek var mı? Bu durum Marie Curie’nin çok ağrına gider…

Marie Curie filmine yazdığım eleştiride şöyle demiştim: “Avrupa’nın daha düne kadar erkek hegemonyası altında; bir kadın olarak Marie’nin bilim dünyasında bilimini ve rüştünü ispat etmesinin ne kadar zor olduğunu tahmin etmek zor değil. Bu erkeklerin bilim insanı olmasına rağmen önyargı ile hareket etmelerini ve laboratuvarların erkeklere ait olduğu düşüncesini değiştirmelerine engel olamamıştır. Üstelik Marie Polonyalı’dır ve milliyeti de belli dönemlerde aşağılanmasına neden olmuştur. Hem kadın olması, hem Polonya ırkından olması; Paris gibi bir şehirde işlerini üç kat daha zorlaştırmıştır ama tutkusu öyle güçlüdür ki karşısına çıkan her engeli aşmasını bilmiştir. Yönetmen, onun bu tutkusunu etekleri savrularak döne döne dans eden kadın figürü ile özdeşleştirilmiştir…”

Bilim ve sanat dünyasından gelen kadınlar eşit haklar için inanılmaz derecede mücadele ettiler. Avrupa’nın bir diğer  ülkesi İngiltere’de, bir başka kadın yazar Virginia Woolf  kadınların hikayesini yazıyordu.
20. yüzyılın başında kadınların seçme ve seçilme hakkının olmadığı bir zamanda bile onlara şöyle sesleniyordu:

 “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” Çünkü kadının özgürlüğünün birinci koşulu ekonomik bağımsızlığını kazanmasaydı.
Kadınların yirminci yüzyılda yavaş yavaş haklarını aldığını düşünecek olursak  binlerce sene ekonomik, sosyal ve sanat hayatında olmamaları ne kadar dehşet verici bir durum. Virginia Woolf ise  “Çünkü kadınlar milyonlarca yıl boyunca evlerin içinde oturdu, şimdi ise bu duvarlar onların yaratıcı güçleri tarafından delinmiştir.” diyordu. Milyonlarca yıl evde oturmak toplumun  gelişmesini  engellemiştir. Bugün toplum bu kadar hızlı gelişiyorsa bu, sadece teknolojinin ilerlemesinin sayesinde değil, Kadınların  ekonomik ve sosyal hayata karışmasından kaynaklanmıştır…

Gelelim Türk kadınına!

Osmanlı toplumunda “kadının adı yoktu” Ünlü tarihçi Sinan Meydan’ın açıklaması gerçeği olduğu gibi yüzümüze çarpıyor: “Harf devrimi öncesi Osmanlı’da okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4, Güneydoğu’da yüzde 1, toplamda yüzde 5-10 bile değil! (Bilgi twitter hesabından alınmıştır) Bu koşullarda mavi gözlü bir adam geliyor o savaş ortamı sonrası kadınlara dünyanın, Avrupa’nın tanımadığı hakları tanıyor. Bundan 98 yıl önce 17 Şubat 1926’da  “Medeni Kanun Tasarısı”nı meclisten geçiriyor, 1930 yılında belediye seçimlerine katılma,1934’te ise milletvekilliği seçme ve seçilme hakkını sunuyor kadınlara. Ve cumhuriyetin  daha ilk yıllarında kadınları şaha kaldırıyor. Müthiş kadın figürleri ortaya çıkıyor; Prof. Afet İnan, Sorbonne Üniversitesinde eğitim gören Remziye Hisar (Feza Gürsey’in annesi) Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Prof. Fatma Selma Soysal, ressamlarımız  Aliye Berger, Celile Hikmet ve daha niceleri…

Ve Türkan Saylan, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve cumhuriyeti de en iyi şekilde galiba o anlatıyor:

“Ben Mustafa Kemal’in devrimlerini  ve cumhuriyeti bir kadın devrimi olarak anıyorum. Kanımca Mustafa Kemal büyük feministtir. Bu, yalnızca benim değil,  dünyada bu konuda çalışmalar yapan birçok kişinin de düşüncesidir. Hatta benim gibi düşünenlerle kendimizi Kemalist-feminist olarak tanımlıyoruz”

Kadını kara çarşafın altından ışığa çıkaran aydın insan Mustafa Kemal Atatürk’e borcumuzu hiçbir zaman ödeyemeyeceğiz ama gerici odaklı mihraklar kadını yeniden çarşaf altına koymaya niyetliler; oysa bugün Suudi Arabistan veliahtı Atatürk’ü örnek alarak “Suudi’nin Atatürk’ü ben olacağım” dedi ve peş peşe reformlar uygulamaya başladı. Öncelikle kara çarşafı zorunlu olmaktan çıkardı, güzellik kraliçesi seçtirdi ve belli ki yeni reformlar da yolda…

Sonuç olarak 2024’te biri doğuda biri batıda iki ülke iki ilk’e imzalarını koydular. Amerika’da geçen yıl bazı eyaletlerde kürtajın yasaklanmasından ürken Fransa kadınları kürtaj hakkını anayasal güvence altına aldırdı, Arabistan’da ise ilk defa saçları açık, dekolte kıyafetle güzellik kraliçesi seçildi…

Biz ise  savrulmamak için mücadele ediyoruz. Türk kadınları mücadeleyi çok yükselttiler. Atatürk’ün hazine olarak bize miras bıraktığı hakları har vurup harman savurduk, kıymetini bilemedik fakat  hazıra dağ dayanmıyor; ne zamanki haklarımız tehlikeye girdi o zaman dünyanın kaç bucak olduğunu anladık.  Artık  o hazinenin yerini doldurmak için alabildiğine çalışmalı ve mücadele etmeliyiz…

Bunun için de önce LAİKLİK demeliyiz. Kadın varlığının ve beraberinde haklarının teminatı laikliktir…

8 Mart dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun…

Nurbanu KABLAN (06 Mart 2024, Valserhone)

Kadınlar Hikâye Yazmaya Devam Ediyor!
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

G-QXXHXL9JW0
Giriş Yap

Haber Kontak ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!