Yeni yılın Türkler açısından önemi, tarihsel, kültürel ve sosyal birçok faktörle şekillenmiştir. Türkler, göçebe yaşam tarzları dolayısıyla doğal döngülerle çok yakından ilişkilidirler. Bu bağlamda, ilkbaharın gelişi, doğanın canlanması ve günlerin uzaması gibi olaylar, yeni yılın başlangıcı olarak kutlanmıştır.
Nardugan Bayramı, bu yeni yıl kutlamalarının önemli bir parçasıdır ve Türk mitolojisinde yer alan eski bir bayramdır. Nardugan, kışın en karanlık günlerinin geçmesinin ardından baharın gelişini müjdeleyen bir bayram olarak kabul edilir. Bu bayram, genellikle 21 Aralık civarında, gündönümünde kutlanır ve güneşin yeniden doğuşunu simgeler. Kışın sona ermesi, doğanın uyanışı ve bereketin artması açısından önemli bir dönüm noktasıdır.
Nardugan Bayramı’nda gerçekleştirilen ritüeller arasında ateş yakmak, çeşitli yiyecekler hazırlamak ve aile ile dostlarla bir araya gelerek kutlamalar yapmak yer alır. Bu bayram, Türkler için yeni bir başlangıç, umut ve yenilenme anlamına gelir.
Bu gelenek günümüzde de çeşitli Türk toplulukları arasında yaşatılmakta ve bazı bölgelerde geleneksel kutlamalarla sürdürülmektedir. Özetle, Nardugan Bayramı, hem tarihi bir anlam taşıması hem de Türklerin doğayla olan ilişkisini simgelemesi açısından önemlidir.
Türklerin tarihi ve coğrafi kökenleri, Orta Asya’nın geniş bozkırlarından başlayarak çeşitli coğrafi bölgelere yayılmalarıyla şekillenmiştir. Türkler, birçok farklı iklim ve coğrafya üzerinde, zengin kültürel etkileşimler ve uzun bir tarih süreci yaşamışlardır.
Orta Asya: Türklerin kökeni, Orta Asya’nın geniş bozkırlarına dayanır. Bu bölge, Türk göçebe hayata uygun düz araziler, su kaynakları ve hayvanların otlanabileceği zengin meralar sunar. Özellikle Altay Dağları, Yenisey Nehri ve Hazar Denizi çevresi, Türklerin ilk yerleşim alanlarından bazılarıdır. Bu topraklar, Türk kültürü ve dilinin kökenlerinin oluştuğu yerdir. Göçebe yaşam tarzı, topluma dayanışma, cesaret ve özgürlük gibi temel değerleri kazandırmıştır.
Uzak Asya: Türklerin göç dalgaları, Orta Asya’dan Uzak Asya’ya kadar uzandı. Özellikle 8. ve 9. yüzyıllarda, Uygur Türkleri bölgedeki önemli güçlerden birini oluşturdu. Uygurlar, tarım ve ticarette başarı göstererek, Orta Asya’nın kültürel merkezlerinden biri haline geldiler. Ayrıca, Türk yazılı edebiyatının ilk örneklerini oluşturan Uygur Türkleri, bu coğrafyada önemli bir iz bıraktılar.
Kafkasya ve Anadolu: Orta Asya’nın ardından Türkler, Kafkasya’ya ve oradan da Anadolu’ya yöneldi. 11. yüzyılda Selçuklu Türkleri, Anadolu’ya akınlar düzenleyerek bu bölgeyi fethetmeye başladı. Anadolu, verimli toprakları ve stratejik konumuyla Türklerin yeni yurtları haline geldi. Selçukluların ardından, 13. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşuyla Türkler, Anadolu’da köklü bir kültür ve medeniyet inşa etmeye başladılar. Bu süreçte, Anadolu’nun coğrafyası, Türk kültürünün şekillenmesinde büyük bir rol oynadı.
Orta Doğu: Türkler sadece Anadolu ile sınırlı kalmadı; ayrıca Orta Doğu’nun çeşitli bölgelerinde de etkinlik gösterdi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkler, Suriye, Mısır, Irak gibi bölgelerde önemli nüfuslar oluşturdular. Bu alanlarda, Türk kültürü ve dili, bölgenin diğer halklarıyla etkileşime girdi ve zengin bir miras bıraktı.
Balkanlar: Osmanlı döneminde Türklerin yayılması, Balkanlar’a kadar uzandı. Bugün Türkiye’nin batısında yer alan Balkan ülkeleri, Türk kültürünün izlerini taşır. Türk dili, müziği ve mutfağı, bu bölgelerde çeşitli etkilerle harmanlanmış, çok kültürlü bir yapının oluşmasına katkı sağlamıştır.
Özetle Türkler, tarih boyunca geniş bir coğrafya üzerinde varlık göstererek, hem yaşadıkları toprakların kültürel zenginliklerini benimsediler hem de kendi kültürel değerlerini bu coğrafyalara taşımışlardır. Orta Asya’dan başlayarak Uzak Asya, Kafkasya, Anadolu, Orta Doğu ve Balkanlar’a yayılan bu coğrafi serüven, Türk kimliğinin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynamıştır.
Yılbaşının Kökeni: Nardugan Bayramı
Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Orta Asya Türk toplumlarının yılın son gününü 21 Aralık kabul ettiklerini ve bu günü bayram olarak kutladıklarını belirtmiştir. Yılbaşı geleneğinin 325 yılında Hıristiyanlığa geçtiği ifade edilmektedir.
Yazar Zübeyir Batur, Gündüzün geceyi yendiği ilk gün olan 21 Aralık’ta Nardugan Bayramı yapıldığını vurgulamakta ve “Noel Baba efsanesinin temelinde eski Türk inancının beyaz sakallı İyilik Meleği Ülgen vardır” demektedir.
Roma İmparatorluğu’nda Saturnalya, Yunan toplumunda Dionysos adıyla kutlanan 21 Aralık tarihi, Orta Asya Türk toplumlarında yılın son günüydü. Güneş’in doğuşu anlamına gelen bu gelenek, günümüze kadar gelirken, sürekli savaş halinde olan gece ve gündüzün savaşı 21 Aralık’ta son bulur. En uzun geceden sonra güneş daha çok görünmeye başlar ve gündüzler uzar. Orta Asya Türklerinin kullandığı ay takvimine göre, 22 Aralık’ın ardından dolunayın görünmesi, yeni yılın ilk günü olarak kabul edilmiştir. Türk mitolojisinde ölümsüzlüğün sembolü olan Akçam yeni yılın ilk gününde süslenir ve Orta Asya Türkleri, dilek ve istekleri için ağaca kırmızı kurdelalar bağlarlardı. Kuzey Yarımküre’de kış gündönümü olan 21 Aralık’ın Nardugan Bayramı olduğu uzmanlarca belirtilmektedir.
Yılbaşı 21 Aralık
Eski Türk tarihi araştırmacısı Zübeyir Batur, 31 Aralık olarak bildiğimiz yılbaşının sonradan yaşamımıza girdiğini, Türklerin yılbaşını günlerin uzamaya, gecelerin kısalmaya başladığı 21 Aralık’ı 22 Aralık’a bağlayan gece kabul ettiğini söylemiştir. Batur, “Bu geceyi takip eden ilk dolunay, yeni yılın ilk günüydü çünkü 21 Aralık’ta güneş karanlığı yeniyordu. Güneşin dönüşünü Türkler Nar-Dugan şenliklerinde kutsal akçam ağacı altında kutlardı. Akçam, hayat ağacıdır ve Anadolu’nun kilim desenlerinde hâlen vardır. Türk inanışındaki yerden göğe kadar uzanan ağaç, Sümer geleneklerinde de bulunmaktadır. Türklerde güneş kutsaldı ama Tanrı değildi. Sürekli çekişme halindeki gece ve gündüzün kavgasından gündüz 22 Aralık’ta galip çıkar. Bu nedenle ‘Yeniden Doğuş Bayramı – Nardugan’ Türk tarihinde çok önemlidir” demektedir.
İyilik Meleği
Noel Baba efsanesinin temelinde, eski Türk inancının iyilik meleği Ülgen olduğunu söyleyen Batur, şöyle devam etmektedir: “Bembeyaz sakallı, uzun kaftanlıydı. Akçam ormanlarında Altın Köşk’te yaşardı. Altay Türklerinde, aydınlık alemi yukarıdaki dünyada iyi ruhlarla, Orta Dünya’da insanlar, aşağıda ise kötü ruhlarla yaşarlardı. Türkler gelenek ve inançlarını göçlerle batıya taşıdı. Bu inançların en yaygın uygulandığı Anadolu, Orta Asya Türk yurdunun uzantısı gibidir. M.S. 3’üncü yüzyılda Hunların, Kafkaslardan Atlantik’e uzanan göç dalgasıyla Türklerin tek tanrılı Tengri inancı, çok tanrılı Avrupa’yı kökten etkilemiştir. Nar-Dugan, güneşin doğumu; 25 Aralık’ta İsa’nın doğum günü kutlamalarına dönüşürken, çam süslemeleri, dallarına bağlanan dilekler ve hediyeler Hıristiyanlıktan çok önce Türk kültüründe vardı.”
Muazzez İlmiye Çığ: İznik Konsili Hıristiyanlığa Geçirdi
Dünyaca tanınan Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, çam ağacı süslemelerinin Hıristiyanlıktan yüzlerce yıl önce Türk geleneklerinde bulunduğunu söyledi. Çığ şunları kaydetti:
“Gündüzün geceyi yendiği 21 Aralık’taki bayram Nar-Dugan, Orta Asya Türklerindendir. Kutsal akçamdan aldıkları dala kurdelalara dileklerini, isteklerini ve yeni yıldan beklentilerini yazarlar. İznik’te 325 yılında toplanan ilk evrensel Hıristiyan konseyi, Anadolu’daki çam ağacını alarak bugünkü kutlamalara getirmiştir. Akçam, eski Türklerde dünyanın merkezindeki kutsal yaşam ağacıdır. Anadolu halı ve kilim desenlerinde de bulunmaktadır. Nardugan’da insanlar evlerini temizler, en iyi elbiselerini giyerdi. Ağacın etrafında dans edip şarkı söylerler, yaşlılar ziyaret edilirdi. Aileler bir arada olur, özel yemekler yenirdi. İnsanlığın koruyucusu Ülgen, uzun sakallı ve pelerinliydi.
İznik Konsili tarafından bugünkü Noel inancına dönüştürülmüştür. İsa’nın yaşadığı topraklarda çam ağacı yetişmez. Türklerin Avrupa’ya geçişiyle birlikte Hıristiyanlarca benimsenmiştir. Sonbaharda doğan İsa’nın doğum tarihi olarak 25 Aralık, birkaç asır sonra seçilmiştir.”
( Kaynak: Milliyet gazetesi )