Suriye’de neler olup bittiğine ilişkin düşüncelerime geçmeden Selçuk Candansayar’ın harika bir değerlendirmesini paylaşmak istiyorum :
”İnsan zihninin bir kusuru ile ilgili bu sanı, anlayamadığımız ve açıklayamadığımız belirsizliklerin ardında “her şeyi bilen ve her şeyi kontrol eden bir güç var” inancına tutunma eğilimimiz olduğunu gösteriyor. İnsan aklı, bu inanç insanı tökezlettikçe, gerçekliğe çarptırıp kafasını ve gözünü yardıkça evrimleşen bir zihinsel üründür. İnançlarımız, kanaatlerimizi oluştururken, aklımız da “bilgilerimizi” şekillendiriyor.
Suriye özelinde, pek çok kişi somut insanların ürettiği bir üst aklın her şeyi çok önceden planladığını ve olup bitenlerin bu plana uygun işlediğini düşünmeye yatkındır. Bu nedenle, ekranlardakilerin çoğu, Vizontele’nin Deli Emin’i gibi, “şerefsizim, benim aklıma gelmişti” havasında. RTE’nin 2012 yılında “Emevi Camii’nde namaz kılacağız” dediği görüntüleri paylaşıp “bak demişti!” diyenler de aynı havadadır.”
İnsan zihninin karmaşık yapısı, ego ile yaşadığı çatışmalarda yoğunlaşmaktadır. Ego, bireyin içsel dünyasını şekillendiren, dış dünyayla olan ilişkilerini düzenleyen ve kendilik algısını oluşturan bir unsurdur. Ancak ego, doğası gereği nesnel olmaktan uzaktır. Yeterli bilgiye sahip olunmadığında, birey genellikle belirli bir aidiyetin etkisiyle hareket eder; bu da nesnel bir değerlendirme yapma yetisini körelten bir durumdur.
Bir kaç gündür özellikle dün söz Suriye olduğunda bilgili, bilgisiz çok kişinin bu konu üzerinde (her konuda olduğu gibi) sözü olduğunu görünce aklıma şunlar geldi:
Psikanalitik açıdan bakıldığında, insanın davranışlarını belirleyen en önemli unsur ego değil, bireyin bastırdığı duygular, kaygılar ve arzularıdır. Ego, bireyin içsel çatışmalarını yönetmeye çalışırken, aynı zamanda çevresel etkilerin ve sosyal aidiyetin baskısı altında kalır. Bu noktada, bireyin bağlı olduğu topluluğun veya grubun değerleri ve inançları, düşünsel süreçlerini derinlemesine etkilemektedir. Dolayısıyla, çoğu zaman birey, kendi içsel çatışmalarını analiz etmek yerine, ait olduğu grubun düşünce yapısını kabul eder.
Bu süreçte, bireyin düşünsel beraatı ve özgür iradesi baskılanır. Ego, sosyal kimlik ile bağlantılı olarak, bireyin kendisini nasıl tanımladığı ve toplumsal normlara nasıl yanıt verdiği ile ilişkilidir. İnsanlar, bazen kendi egolarını korumak için, bu normlara uymayan düşünceleri bastırarak, içsel huzur bulmaya çalışırlar. Ancak bu durum, bireyde derin bir çatışma yaratır; çünkü ego içsel arzularla, toplumsal beklentiler arasında sıkışır.
Ego, aslında bir savunma mekanizmasıdır; bireyin gerçekliği algılama biçimini etkileyerek onu korumaya çalışır. Ancak bu koruma çabası, çoğu zaman bireyin sağlıklı bir öz farkındalık geliştirmesinin önünde bir engel teşkil eder. Ego, bireyi sınırlandırırken, aynı zamanda onu ruhsal açıdan parçalanmaya da sürükleyebilir. Birey, egosunun imajını korumak adına, gerçeklikten koparak bir savunma mekanizması geliştirebilir. Bu çerçevede, bireyin gözlem yeteneği azalır; çünkü çoğu zaman yalnızca sahip olduğu bilgi ve duygu durumuna dayanarak değerlendirmeler yapar.
Bu değerlendirmeleri asla hafife almamak gerektiğini anlamak için kahvede, sokakta karşılaştığınız yurttaşlarla siyasi konularda gireceğiniz küçücük bir tartışma bile yeter!
Suriye konusunda neler olup bittiğini anlamak için aşağıda iki resim paylaşacağım; birisi Ortadoğu’yu yıllardır gözümüzün için baka baka karıştıran ABD Başkanı ve Ülkemizdeki AKP iktidarının genel başkanı Erdoğan’ın yan yana görüntüsünü diğeri de HTŞ lideri, Muhammed Culani’nin en üstte paylaştığım İsrail’in düşmanları olmadığını açıklayan resmidir. Konu henüz çok yeni olduğu için gelişmeleri izlemekte büyük fayda var. Hiç kuşkusuz on üç yıldır süren Esad rejimi on iki günde Rusya’nın desteğini çekmesinden dolayı yenilmiştir. Bölge adım adım ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştirmeye doğru gitmektedir.
Gelişmeleri izledikçe sizlerle paylaşmaya devam edeceğim dostlar. Saygıyla selamlar.