Yolunuz, nihayetinde ölüme çıkıyorsa, ne tecrübe ne bilgi ne de iltifat bu kaçınılmaz sonucu değiştirmeye yetmeyecektir. Doğa, herkesten ve “her şeyden” daha güçlüdür. Unutmayın ve aklınızdan asla çıkarmayın: Sizin gibi kaç insan, yüz bin yıldır bu dünyadan geçmiş ve içimizde yer edinmiştir.
Meraklısına Not: İnsan, üç milyon yıldır var.
Dünya’nın jeolojik yaşı ise, altı milyon yıl olarak hesaplanır. Tam tamına on üç buçuk milyar yıldır evren, doğanın elinde bir hamur gibi yoğuruluyor. Bugün sokaklarda gördüğümüz haliyle insan, yüz bin yıldır var. Fakat belki de ilk insanların ortaya çıkış öyküsünün baştan yazılması gerekecektir… İnsanlığın, iki yüz bin yıl önce Doğu Afrika’da, insanlığın beşiği olarak tanımlanan tek bir noktadan dünyaya yayıldığı fikri, yeni araştırmalarla geçerliliğini kaybetmiştir.
Homo Sapıens (Modern İnsan)
Kuzey Afrika’da bulunan beş yeni HOMO SAPIENS (MODERN İNSAN) fosili, ilk insanların yüz bin yıl önce ortaya çıktığını göstermektedir. Bu yeni bulgulara göre, insanların evrimi, Afrika kıtasının çeşitli noktalarından eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir. Bilim insanlarının bu araştırması, NATURE dergisinde yayımlanmıştır. Peki, bu buluşlarla birlikte, tarih sahnesinde toplumları derinden etkileyen birçok soru da gündeme gelmiştir. Buz Adam ÖTZI’yi kim öldürdü? İnsan, ne zaman ve nasıl giyinmeye başladı? Bu sorular, insanlığın geçmişine ışık tutacaktır. Antik Mısır mumyalarının genleri ilk defa incelenmiştir. Almanya’daki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden (MPI) Prof. Jean Jacques Hublin, bu keşfin insanlığın ortaya çıkışına dair ders kitaplarının baştan yazılmasına yol açacağını söylemektedir. Bu keşifler, yalnızca insanın geçmişi hakkında değil, aynı zamanda kimliğimizin kökenleri hakkında da derinlemesine düşünmemize olanak tanımaktadır.
Yalnızca Birey Değil, Hikayelerin Taşıyıcılarıyız.
Biz, sadece birer birey değil, aynı zamanda binlerce yıldır birikmiş hikayelerin taşıyıcılarıyız. Herkes gibi, biz de doğar, büyür, ve ölürüz. Ancak, bu kısa yaşam döngümüzde bıraktığımız izlerin, bütün insanlık tarihine etki ettiğini unutmamak gerekir. Bilim her geçen gün ilerlerken, geçmişi anlamanın, geleceği şekillendirmede ne denli önemli olduğunu bir kez daha düşünelim. Örneğin, günümüzde bile birçok toplum, geçmişle yüzleşme, tarihi öğrenme ve bu bilgiler doğrultusunda ilerleme adına çaba sarf etmektedir. Yetersiz ve yanlış bilgilere dayalı tarih algısı, yanlış yönlendirmelere neden olabilmektedir. İşte bu nedenle, bilimin bize sunduğu yeni verileri dikkatle incelemek, gelecekte meydana gelebilecek yanlışları en aza indirmek adına hayati bir öneme sahiptir. İnsanlık öyküsü sadece bireylerin yaşamlarıyla değil, aynı zamanda yüzyıllar içinde biriktirdiği deneyimlerle de şekillenmektedir. Her birey, bu büyük hikayenin bir parçasıdır; bu büyük resimde, her birimizin rolü vardır. Her geçen gün yeni keşiflerle genişleyen bu öyküde, geçmişin efsanelerinin ve günümüzün gerçeklerinin bir araya gelerek oluşturduğu karmaşayı anlamak, insanlığın geleceği adına önemlidir.
Ötzi Yaşarken Nasıldı? Boyu ve Kilosu Neydi?
Yapılan son araştırmalara göre, Ötzi öldüğünde 45 yaşlarındaydı, 50 kiloydu ve 165 cm boyundaydı. 1991 yılında bulunduğunda ise, küçülerek mumyalaşmasından dolayı 13 kiloydu. Ölürken üzerinde birkaç farklı hayvan derisinden yapılmış kıyafetleri ve çeşitli otlardan yapılmış bir pelerini vardı. Ayı kürkünden yapılmış şapkası ise kafasında bulunuyordu. Ayaklarında, yine hayvan derisinden yapılmış, kötü hava koşullarına uygun ve su geçirmez ayakkabılar vardı. Ayakkabıların dış tabanı ayı derisinden, iç tabanı ise geyik derisinden yapılmış olup, arası ağaç kabuklarıyla doldurulmuştu ve iç kısmı kuru otlarla bezenmişti.
Ötzi’nin DNA bulgularından yola çıkarak ustaca yapılan bir canlandırma, onu hayal edebilmemizi kolaylaştırmaktadır.
