YUSUF ZİYA, ZEKİ BEYNER’İ TANIMAK İSTİYORDU
Aziz Nesin onun için “harika çocuk” diyordu. Karikatür sanatındaki üstün yeteneği nedeniyle… Aile desteği görmemişti; anlı şanlı okullarda okumamıştı. Tersine, bir köprü altı çocuğuydu. Yoksulun yoksuluydu. Sokakları, park köşelerini, damı akan gecekondu yaşamını iyi biliyordu, çünkü onun gerçeğiydi bunlar. Çizdiği konuları hep yoksulların acının acısı yaşamından süzüp çıkarıyordu.
Arkadaşları onun çizimlerini, Yusuf Ziya Ortaç’ın yönettiği AKBABA dergisine götürmüş; Yusuf Ziya Bey de pek beğenmiş ve dergisinde yayımlamaya karar vermişti. Çok da merak etmişti bu yetenekli çocuğu. Arkadaşlarına, “Kimdir bu çocuk? Söyleyin gelsin, tanışalım…” demişti.
Beyner’in arkadaşları, dönemin şık giyinen İstanbul çocuklarıydı. Ali Ulvi, Semih Balcıoğlu… Yusuf Ziya Bey’in takdirini kazanmışlardı.
Gelgelelim Zeki Beyner’in üstü başı, çizdiği adamların üstü başı gibi dökülüyordu! Ayakkabısının sökülen burnundan parmağı görünüyordu! Bu kılıkla Yusuf Ziya gibi “janti” bir beyefendinin karşısına çıkmaya asla cesaret edemezdi!
Arkadaşlarıysa ısrar ediyordu, onu, AKBABA dergisinin yönetim yerine götürmek için… Bu amaçla üstüne başına biraz çekidüzen verdiler. Ancak ayakkabısının sökük burnuna nasıl bir çare bulacaklardı?
Düşündü taşındılar, sonunda ayağının başparmağını, ayakkabının rengine boyamaya karar verdiler. Siyah çini mürekkeple ayak parmağını boyayınca biraz gizlenmiş oldu. Zeki Beyner’i öylece alıp Yusuf Ziya Ortaç’la tanışmaya götürdüler…(Öznur Kalender’den.)