Hiç huyum değildir yaptığım işi, hele güzelse o iş, ikide bir öne çıkartıp gözüne sokmak. Ancak bu gece çok özel bir şey oldu. Bir genç dostum, çektiği aşk acısına nereden aklına gelmişse, iki yıl önce yalnızca bir sayısını çıkartabildiğimiz KAFADAN KONTAK 46,5 adlı dergide yazdığım bir yazıyı kopyalayıp bana gönderdi (aşağıda paylaşacağım ne gönderdiğini) ve şu soruyu sordu: “Abi, insan sonrasında pişman olacağı aşkı ya da işi yapmalı mı?”
Oğlum, bu soruyu bilen insan, insan değil de göğe uçmuştur artık. Şöyle söyleyeyim en iyisi sana: çok isteyip istemediğini bir şeyi önce sık sık, bekletip zaman zaman, önce kendine sor! Eğer kalbin sürekli “git” diyorsa, git; ya mutluluğu ya da benim gibi belanı bulursun. Ama üzülme, mutluluk bazen de belanı bulmaktır, dedim.
Bilmiyorum, doğru muydu, yanlış mıydı dediğim? Hayat, gerçekten de garip; sözüyle bile anlatılamayacak bir karmaşa ne var ki kendi kendine içten bir şekilde soru sormak ve hesaplaşmak, başınıza gelecek sorunları biraz azaltabilir. Elbette hayatın sırrı, neşesi ya da hüznü çoğu zaman bilmediğimiz konularda gizli. Sahip olmak dediğimiz bir laneti bu veya bu şekilde içimizde taşıyoruz. Bunu şöyle de ifade edebiliriz; istemediğimiz birçok durumun nedeni aslında, geriye dönüp baktığımızda çok istediğimiz şeylerdir.
Benim açımdan en büyük hüzün, sanırım en önemli konularda, hem de uzun olmayan ilişkilere sahip insanlardan anlaşılmamaktır. Bu da gizli bir yüktür.
Galiba, yazı meraklılarının en büyük sorunu çok fazla anlatmaya çalışmalarıdır. İnsan, hikayeden, şiirden, romandan çok hissesine düşeni alıyor. Belki de üstümüze düşen hisseleri almamak için, yazıp oynuyoruz, bin acısına karşın oynamayı tutkuyla sürdürüyoruz. Kısacası, ölmek istediğimizde bile ölmeye karar veremeden ölümle yaşamak arasında sürekli gidip gelen bir sarkaç gibiyiz hepimiz.
29 Kasım 2020, Büyükçekmece.
Meraklıları için 46buçuk kafadan kontak PDF:
https://drive.google.com/file/d/1Bf6SlNms2UL5pZGwo_g0X-Lw07HUPJn3/view
(Lütfen linki kopyalayarak ulaşabilirsiniz dergiye.)