Gene gecenin tam yarısında uyandım. Belleğimde söz haline gelmemiş sözler. Yazan için bundan daha güzel bir durum mu olur? Geçenlerde çok önemsediğim bir dost diyeyim en iyisi, işte, ona bir konu hakkında yazarken, ‘‘yazmak için yazmadım demiştim. Beğenmişti yazdığım sözü oysa düpedüz yazmak için yazmıştım…İşte, yalan ve gerçek yani duygu ve düşüncenin çok defa apaçık dile gelememesi…
Galiba, şiirlerin gücü ‘söz’lerin ardındaki o iç sesi yakaladığınızda
bir kişinin içinden geçenler, kalabalığın içinden geçenleri hızla
dönüştürdüğünde daha da büyüleyici olabiliyor.
Ne diyordum, yazmak için uyandım değil mi? Bu durum ve geçen gün
yaşadığım an, aklıma ister istemez yazdığımı, yaşadığımı düşündürdü:
Sahiden genel olarak da yazmak için mi yazıyordum yoksa yazmak için mi
yaşıyordum?.. İşte içimden, üstümden geçen bir soru daha.
Başka bir yazıda da soru işaretini, kasapların etleri astığı çengele
benzetmiştim. Benziyor ama değil mi?
İnsan, derin bir acıyı içinde tutuyorsa bundan şiirler, öyküler, şarkılar, romanlar yazabilir ama o acı geçmez!
Peki, acının geçtiği yer neresidir diye sorduğunuzu duyar gibiyim; acı geçmez ki paylaştıkça azalabilir , ancak. İşte bunun için yazıyorum.
İnsanlığın tarihi acılardan öğrendiğini ama asla ders almadığının da
tarihidir. Konu benim dağılma halime benzemeden toparlamalıyım.
Ne diyordum, yazmak için uyandım değil mi ? Evet evet, uyandım ve Selma Selma’nın şimdi yazacağım harika bir şiirini okudum:
”çıt yok!
susuyorsunuz ve uzaklığa dönüşüyor
kapanmış ağzınızın karanlığında yuttuklarınız.
kelimeler zihninizde patlıyor.
belki de orta yerinde
kalbinizin.
oysa,
bir söz boyuydu
aranızdaki
mesafe…”
Kısacık bir şiirdi ama içimden neler neler geçti. Sizin de bu sıralar
çokça duyduğunuz kavramlardan birisi mesafe değil mi?
Ah ah o mesafeler!
Her zaman sözü söyleyenle anlayan arasında da epey uzun bir mesafe vardır. Ancak, her konu hakkında bildiğimiz biçimlerin ağır baskısı altında yaşadığımızdan bilmediklerimiz nedir diye düşünmeye bile , ne
yazık ki vaktimiz olmuyor.
Aşk ve şiir çoklukla birbirinin içinde yaşar. İkisi de yani aşk ve
şiir pek fazla mesafeyi sevmezler. İnsan, mesafeye tutkun olsa da şiir
ve aşk iyi ki düşman mesafeye.
Ne kadar aşk varsa o kadar da aşkın tarifi vardır. Ancak insanın çok çok, uzun zamanı olmadığı için, az sonra anlatacağım dipnotta insanlık tarihi , öyküsünde de görüleceği gibi,(*)yolu kısaltacak semboller, imgeler sayesinde hadi yaşamak diyelim, yaşayıp gidiyoruz. Düşünsel dünyayla yaşadığımız dünyayı sık sık birbirine özellikle yazı tutkunları sık sık karıştırır mı acaba? Bilmiyorum sanki bende iç içe geçmiş içselleşmiş. Elbette daha çok dikkat etmeye çalışıyorum, çalıştığım da ama konu
çiçek olunca biraz zaman alıyor. Selma Selma’nın (Tosun) şiiri, yaralarıma çok iyi geldi. Hiç kuşkusuz Selma kendi yaraları için yazmıştı. Ama şiir olursa yazı, birden bire insanlığın malı olup çıkıyor
işte.
Galiba, insan sürekli kurak, yavan hayattan sıkılıp düşler
kuruyor. Herkesin düşü başka başka elbette. Düşecekse bile insan tek
başına kendini düşürmenin yollarını bulmalı.
Belki de çiçek merakının bilinçaltı temeli, düşeceğim zamanın epeydir yakınımda saymamdır.
Varsınız, yoksunuz çiçeklerin umurunda olmaz ki!..
Kah içinizde kah üzerinizde açmaya devam eder ÇİÇEKLER.
Gününüz ömrünüz gönlünüz gibi güzel geçsin.
Günaydın.
(*) Bilindik hikayedir bilge, padişahın, ”git insanlık tarihini yaz emiri ile evine kapanıp, aylarca üzerinde çalıştığı insanlık tarihi öyküsünün beğenilmemesi üzerine de, şu sözleri söyleyerek, insanlık tarihini kısaltmıştır:
”DOĞDULAR,ÇOĞALDILAR VE ÖLDÜLER. ‘‘İnsanlık tarihi her zaman kısaltılabilir ama bir insanın ömrü ne kadar kısa olursa olsun, aslında çok uzundur…Hiç değilse yaşayan kişi için bu durum kesinlikle böyledir. Yoksa yaşanmaya değmezdi.
Belki de hayatı ben böyle anlıyorum; eğer, mistik parantezler açmadan halkın anladığı gibi hayatı düz bir çizgi gibi düşünüp ölümü de bir son sayarsak, kolaylıkla hayatı, kaybetmek olarak tarif edebiliriz.
Elbette çokça bilinmedik, görülmedik konu ve olayları benim gibi yaşayanlar, orasından burasından ne kadarını aktarabilirim diye çala kalem olsa da yazıya sığınarak kaybetmenin dayanılmaz hazzını. ESKİLERİN DEDİĞİ GİBİ, ”BEYHUDE” KEŞFETMEYE ÇALIŞIYORUM.
21 mayıs 2021 Büyükçekmece