Gazze Şeridi’ne karşı son bir yıl içinde uygulanan insanlık dışı politikalar ve askeri operasyonları ile dikkat çeken İsrail’e yönelik önemli bir karar, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından verildi. Bu karar, halkların ve uluslararası toplumun dikkatini çekmekte ve tartışmalara yol açmaktadır.
21 Kasım 2024 tarihinde UCM, İsrail’in Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle Başbakan Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’a yönelik tutuklama emirleri çıkardı. Bu karar, uzun süredir devam eden bölgedeki soykırım suçlamalarını da yine gündeme getiriyor ve uluslararası alanda tartışmaları artırmaktadır. Söz konusu tutuklama emirleri, savaş suçlarıyla ilişkilendirilen eylemlerle ilgili olarak verilmiştir.
İsrail’den İtiraz
İsrail yönetimi, UCM’nin tutuklama emirlerine itirazda bulundu. İsrail Başbakanlık Ofisi aracılığıyla yapılan açıklamada, itirazın sebebi olarak, bu tutuklama kararlarının “saçma” olduğu ve hiçbir somut olgusal ya da hukuki temele dayanmadığını belirtildi. İsrail, UCM’nin böyle bir kararı reddetmesi hâlinde, bu durumun UCM’nin İsrail’e karşı önyargılı bir tutum sergilediğini kanıtlayacağına vurgu yaptı.
Gazze’deki Durum
Gazze Şeridi’nde, 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren İsrail tarafından gerçekleştirilen askeri saldırılar, tam 418 gün boyunca devam etmektedir. Filistin Sağlık Bakanlığı, son bir gün içinde gerçekleştirilen üç ayrı saldırı sonucunda 33 Filistinlinin yaşamını yitirdiğini ve 134 kişinin de yaralandığını duyurdu. Bu süreçte, toplamda yaşamını yitiren Filistinli sayısının 44 bin 282’ye ve yaralı sayısının ise 104 bin 880’e ulaştığı bildirilmektedir. Bu rakamlar, bölgedeki insani durumu gözler önüne sererken, uluslararası toplumun tepkisini de artıran bir durum yaratmaktadır.
Sonuç olarak, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararı ve İsrail’in tutumuyla birlikte, Gazze’deki insani kriz daha da derinleşmekte ve uluslararası alanda daha fazla tartışmaya yol açmaktadır. UCM’nin tutuklama kararları, savaş suçlarına karşı bir adım olarak değerlendirilirken, bu durumun nasıl bir etki yaratacağı ve uluslararası toplumu nasıl harekete geçireceği henüz belirsizliğini korumaktadır.
