Donald Trump’ın ilginç ve tartışmalı ifadeleri politik arena da tartışılmaya devam ediyor. Son olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin yarı özerk durumda olan Danimarka toprakları üzerindeki hak iddialarını dile getirerek dikkat çekti. Trump, ABD’nin Grönland üzerindeki kontrolünü ele geçirmesi çağrısında bulundu. Bu çıkış, Grönland’daki halkın tepkisini ölçmek amacıyla düzenlenen bir kamuoyu yoklamasıyla birlikte geldi. Yapılan araştırma, Grönlandlıların yüzde 85’inin adalarının ABD’nin bir parçası olmasını istemediğini ortaya koydu.
Trump’ın yeniden seçilmesinin ardından, Danimarka’nın kontrolünde olan ancak büyük ölçüde özerkliğe sahip olan Grönland’ı alma isteğini yinelemesi dikkat çekti. Cumartesi günü Air Force One uçağında gazetecilere açıklama yapan Trump, Grönland’ın 57 bin sakininin “bizimle birlikte olmak istediğini” belirterek, Grönland’ın ABD’ye katılması konusunda iyimser bir tavır sergiledi. Ancak, Danimarka’nın Berlingske gazetesi tarafından yaptırılan ve anketçi Verian tarafından gerçekleştirilen yeni bir anket, Grönlandlıların yalnızca yüzde 6’sının ABD’nin parçası olmayı desteklediğini, yüzde 9’unun ise bu konuda kararsız olduğunu ortaya koydu.
Bu yeni anket, Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen’in Berlin, Paris ve Brüksel’i kapsayan uluslararası turu sırasında geldi. Frederiksen, Avrupa’nın ABD ile değişen ilişkiler karşısında birlikte durması gerektiğinin altını çizerken, Almanya Başbakanı Olaf Scholz da sınırların zorla değiştirilemeyeceğine dikkat çekti. Bu gelişmeler, Avrupa’nın ABD ilişkileri bağlamında güvenlik ve iş birliği konularında yeniden düşünmeye zorlayıcı bir zemin oluşturuyor.
Aynı zamanda, Danimarka hükümeti Grönland’daki egemenliğini güçlendirmek amacıyla yeni bir güvenlik paketi açıkladı. Bu güvenlik paketi, ülkenin kuzey bölgelerinde artan stratejik önemi doğrultusunda, 3 yeni Arktik gemisi, uzun menzilli insansız hava araçları ve uydu gözetim sistemleri gibi teknolojik yatırımlar içeriyor. Bu adımlar, Grönland’ın iktisadi, askeri ve siyasi olarak güvenliğini artırmayı hedefliyor.
Bunun yanı sıra, Inuit Dairesel Konseyi’nin açıklamaları da önemli bir unsur olarak dikkat çekiyor. Konsey, Grönland’ın kim tarafından yönetileceği üzerine değil, Inuit halkının yaşam kalitesini ve haklarını nasıl iyileştirecekleri üzerine odaklanılması gerektiğini vurguladı. Bu bakış açısı, yerel halkın kendi talepleri ve ihtiyaçları doğrultusunda bir yönetişim anlayışını ön plana çıkarıyor.
Sonuç olarak, Donald Trump’ın Grönland üzerindeki iddiaları, yerel halkın bu duruma karşı tutumlarının yanı sıra, uluslararası ilişkilerdeki dinamikleri de gözler önüne seriyor. Danimarka’nın yanıt olarak geliştirdiği güvenlik önlemleri ve Avrupa’nın birlik mesajları, bölgedeki gerginliği artırma potansiyeli taşıyor. Grönland konusu, yalnızca ABD-Danimarka ilişkileri içinde değil, aynı zamanda Avrupa’nın uluslararası politikadaki rolü açısından da önemli bir tartışma ve analiz alanı oluşturmaya devam edecek.