Doğada bulunan en güçlü ve etkili antibakteriyel maddelerden biri olan arı sütü, lenfoma (lenf bezleri kanseri) ve diğer kanser türlerine karşı koruyucu etkisiyle biliniyor. Bu mucizevi besinin içeriğindeki bileşenler sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve kanser hücrelerinin oluşumunu engellediği biliniyor. Bu sebeple uzmanlar, arı sütünün düzenli tüketiminin kansere karşı koruyucu etkisi olduğunu belirtiyorlar.
Arı sütü, arılar tarafından genç larvaların beslenmesi için üretilen bir madde olup, özellikle protein, vitamin ve mineral açısından oldukça zengindir. Ayrıca, içeriğindeki 10-HDA bileşiğiyle anti-kanser etkileri olduğu bilinen bir maddedir. Bu nedenle araştırmalar, arı sütünün lenfoma gibi kanser türlerine karşı etkili olabileceğini göstermektedir.
Özellikle çocukların gelişim döneminde düzenli tüketilmesi halinde, bağışıklık sistemini güçlendirici özellikleri de var. Arı sütünün içeriğindeki bileşenlerden dolayı anti-kanser etkileri olduğu bilinmektedir.
Bununla birlikte; herhangi bir sağlık sorunu veya tedavi için uzman bir doktora danışmadan alternatif tedavi yöntemlerini kendimiz denememeliyiz. Bu tür öneriler hekim tedavisinin yanında ancak takviye gıda olarak kullanılabilir. Kronik hastalıkları olanlar (özellikle; diabet, kanser, kalp – damar hastalıkları, kronik mide rahatsızlıkları) hekime danışarak kullanmaları gerekmektedir.
Bitkisel tedavi yöntemleri gelişigüzel ve bilimsel olmayan yöntemlerle kullanıldığı takdirde ölümcül sonuçlar bile doğurabilir. Kaş yapayım derken göz çıkarmak gibi. İlaçlar reçetelere girene kadar bir sürü testten ve onaydan geçmektedir. (En sağlıklı gıdalardan biri olan bal bile diabet hastaları için önerilmez veya ölçülü ve gerektiğinde kullanılması özellikle belirtilir. Çünkü şeker ihtiva eder ve kan şekerinin çok çabuk yükselmesine neden olur.)
Ayrıca bitkisel ve alternatif tedavi yöntemleri kontrol ve denetimden uzak oldukları için de merdiven altı diye bilinen sağlıksız, sahte ve hatta zararlı içerikler de taşıyabilirler. Bu konuda medyada oldukça çok haberler çıkmasına rağmen insanlarımız yine de kontrolsüz olarak kullanmaya devam etmektedirler.
Her şeyden önce hekim veya eczacı tarafından verilen ilaçlarda dozaj kontrolü vardır. Bitkisel takviye ve tedavi yöntemlerinin çoğu bilimsel olmayan veya kanıtlanmayan yöntemlerle kullanılmakta ve dozaj kontrolü yoktur. Ne kadar çok yersem o kadar çok faydası olur mantığıyla tüketilmemelidir. Örneğin portakal gibi faydalı bir meyveyi bile fazla yerseniz midenize dokunabilir. Çünkü asitli bir meyvedir.
Buna karşın ilaçlar, yan etkileri de detaylı olarak hekimler tarafından takip edilmekte ve ilaç prospektüsünde belirtilmektedir.
Hekim, ilaç yazarken; hastanın rahatsızlığını, yaşını, kilosunu, kan değerlerini, vücut fonksiyonlarını ve hatta psikolojik durumunu da göz önüne alarak kişiye özel reçete yazmaktadır. Dolayısıyla ”tedavi kişiye özeldir ” ve hekim kontrolünde yapılmalıdır.
Televizyonlarda yapılan bir çok programın da para karşılığı yapıldığını unutmayalım ve her zaman herhangi bir bitki veya alternatif tedavi yöntemine başvurmadan önce uzman bir doktora danışalım.
