1860 yılında, Japonya’dan resmi bir görevli İstanbul’a gelir. Geldiğinde gördüğü şey, Osmanlı aydınlarının birbiriyle Fransızca konuşmasıdır. Bu durumu rapor ederek, Osmanlı’nın dağılacağını öngörür. Gerçekten de, Batılı etkilerle şekillenen ittihatçı hareket, Osmanlı İmparatorluğu’nu içeriden yıkar. Bu durum, Cumhuriyet Türkiye’sinde de devam eder. Türk diplomasisi, batıya karşı büyük bir hayranlık duyar ve özellikle Fransa’yı medeniyetin beşiği olarak görür.
Türk diplomasisi, Batı’nın dikte ettiği yolu takip etmeye başlar ve özellikle ABD ve Avrupa’yı referans alır. Bu elitist kafa, genellikle “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tavrıyla hareket eder. Trablusgarp Savaşı’nda İtalyanlara geçici olarak bırakılan bölgeler gibi konularda, monşerler Lozan’da gündeme getirerek Türkiye’nin lehine kararlar alamazlar. Türkiye’nin dış politikadaki acizliği, dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan’ın Türk hariciyesini küçümsemesiyle de açığa çıkar.
Türk monşerleri, sadece batılı gibi davranmakla kalmaz, aynı zamanda halklarını dahi küçümserler. Kadın ve erkekler arasındaki eşitsizlik üzerine sözler sarf eden monşerler, halkıyla bağını koparır. Bunun yanı sıra, bazı monşerler skandal durumlar yaratırken, bazıları devletin kaynaklarını kötüye kullanır.
Mandacı ve monşer zihniyeti, günümüzde de varlığını sürdürmekte ve bazı siyasi figürlerde görülmektedir. Ancak AK Parti iktidarıyla birlikte Türkiye’nin dış politikası değişir ve daha milli bir çizgiye oturur. Ak Parti’nin atadığı diplomatlar, ülkelerini ve halklarını yüceltmeye çalışır ve ulusal hassasiyetlere saygı gösterirler.
Son dönemde yaşanan olaylar da göstermiştir ki, artık Türk diplomatları daha dik durmaktadır. Özellikle Lyon Başkonsolosu Cemil Çağdaş Yıldırım, gurbetçilere hitap ederken gösterdiği tavır ve tavrıyla takdir toplamıştır. Ancak hala bazı köşe yazarları ve gazeteciler, monşerleri özlemektedir.
Bu durumda, geçmişteki monşer zihniyetiyle karşılaştırıldığında, bugünün dik duran ve vatan evlatları olan diplomatlar daha başarılı ve saygın gözükmektedir. Artık Türk diplomatları, ülkelerini ve halklarını yüceltmeye odaklanmış ve ulusal değerlere sahip çıkmaktadır. Bu da Türk dış politikasının olgunlaşarak daha güçlü bir şekilde ilerlediğini göstermektedir.