İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü saldırılar, son günlerde korkunç boyutlara ulaşmış durumda. 7 Ekim tarihinden bu yana gerçekleşen havadan, karadan ve denizden yapılan saldırılarda, 31 bin 490 Filistinli hayatını kaybetmiş, 73 bin 439 kişi de yaralanmıştır. Bu ölümlerin 13 bin 500’ü çocuk, 9 bini ise kadınlardan oluşmaktadır. Saldırılar sırasında halkın sığındığı hastane, ibadet yerleri ve eğitim kurumları da hedef alınmış, böylece sivil altyapıda ciddi tahribata yol açılmıştır. Halen enkaz altında binlerce cesedin olduğu belirtilmektedir.
Gazzeli bir küçük kız, yaşadığı korkunç zamanları anlatarak, “Böyle değildim ki ben, daha tatlıydım, daha güzeldim. Ancak savaş beni harap etti, cesetlerden harap olduk. Yahudiler babamı götürdü” ifadelerini kullanmıştır. Savaştan önceki durumu sorulduğunda ise kızın verdiği cevap “Korkunç. Korkunç.” olmuştur. İsrail’in yürüttüğü vahşetin sonucunda kız, artık gitmek için bir yere sahip olmadığını ve yemek bulamadıklarını belirtmiştir. Kamera karşısında sempatik tavırları ile dikkat çeken küçük kız, savaşın etkisiyle birçok ceset görmüş olmasına rağmen, buradan gitmeyeceğini belirterek, “Hayır gitmem ben, burada kalacağım” şeklinde serzenişlerde bulunmuştur.
Gazze Şeridi’nde yaşanan bu korkunç manzaralar, uluslararası toplumun da dikkatini çekmekte ve İsrail’in bu saldırılarına karşı tepkiler yükselmektedir. Sivil halkın hedef alınması, insani yardım kuruluşlarının faaliyetlerine engel olunması, uluslararası hukukun açıkça ihlal edilmesi gibi durumlar, uluslararası camiada büyük endişe ve protestolara sebep olmaktadır. Bu durum üzerine, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına son vermesi ve sivil halkı koruması için uluslararası toplumdan ciddi adımlar atılması beklenmektedir.
Küçük kızın anlattığı acı dolu hikaye, sadece bireysel bir dramı değil, bir halkın yaşadığı genel çaresizliği ve umutsuzluğu da yansıtmaktadır. İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları, sadece bölge halkını değil, tüm dünyayı derinden etkileyen bir sorun haline gelmiştir. Bu durumun bir an önce sonlandırılması ve barışçıl çözümlerin bulunması, tüm insanlığın ortak sorumluluğu haline gelmiştir.