12 Aralık 2025 tarihinde, YouTube yayınındaki sözleri nedeniyle gözaltına alınan gazeteci Enver Aysever, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçlamasıyla mahkemeye sevk edildi. Bu gelişme, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü konularında yeniden tartışmalara yol açtı. Aysever’in tutuklanması, medya dünyasında büyük bir yankı uyandırırken, siyasetçilerden de çeşitli tepkiler geldi.
Gözaltı Süreci ve Mahkeme İşlemleri
Dün gece saatlerinde gözaltına alınan Enver Aysever, Küçükçekmece Adliyesi‘nde ifadesi alındı. İfadesinin ardından, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçlamasıyla tutuklama talebiyle 13.40 sularında Sulh Ceza Hakimliğine sevk edildi. Mahkeme, sevkten kısa bir süre sonra Aysever hakkında tutuklama kararı verdi. Bu karar, toplumda derin bir etki yarattı ve gazetecilik mesleğinin geleceği hakkında endişeleri artırdı.
Kılıçdaroğlu’ndan Destek Açıklaması
CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Enver Aysever’in tutukluluğuna dair bir açıklama yaparak, bu durumu eleştirdi. Kılıçdaroğlu, Aysever’in ülkesini seven bir gazeteci olduğunu belirterek, “Halk; gazetecileri, yaptıkları haberlere ve ifade ettikleri düşüncelere ya teveccüh göstererek onaylar ya da tepki göstererek yargılar! Halka ait bu görev ve sorumluluğu yargı kendi üzerine almamalıdır” dedi. Kılıçdaroğlu, siyasi baskılar sonucunda yargının harekete geçmesinin düşünce özgürlüğünün ihlali anlamına geleceğini vurguladı. Ayrıca, düşüncelerinden dolayı tutuklu olan tüm gazetecilerin derhal serbest bırakılması gerektiğini ifade etti.
İfade Özgürlüğü ve Kamu Güvenliği Dengesi
Aysever’in tutuklanması, ifade özgürlüğü ile devletin güvenlik endişeleri arasındaki dengeyi yeniden gündeme taşıdı. Gazetecilerin haber ve ifade özgürlüğü ile kamu düzeni arasında bir denge kurması gereken adalet sistemi, bu tür davalarda hangi doğrultuda hareket edeceğini zamanla gösterecek. Tutuklama kararının, hukukun tarafsız uygulanması prensibiyle uyumlu olup olmadığı, kamuoyunun en çok tartıştığı konular arasında yer aldı.
Bu gelişmeler, Türkiye’de basın özgürlüğünün ne denli önemli olduğunu ve gazetecilerin bağımsız bir şekilde çalışmalarını sürdürebilmeleri için gerekli olan ortamın sağlanması gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Aysever’in durumu, ifade özgürlüğünün sınırlarının ne kadar genişletilebileceği ve bu sınırların toplumsal güvenlik kaygılarıyla nasıl örtüştüğü üzerine derin tartışmalara yol açtı.
Kamuoyunun Rolü ve Medyanın Sorumluluğu
Kamuoyunun ve basının bu tür durumlarda nasıl hareket edeceği de önemli bir mesele olarak öne çıkıyor. Gazeteciliğin temel taşlarından biri olan eleştirel bakış açısı, devletin hesap verebilirliğini sağlama rolüyle birleştiğinde, toplumun bilgiye erişimini doğrudan etkiliyor. Aysever’e yönelik süreç, bu denge üzerinden yapılacak yorumlar için bir test niteliği taşıyor. Gazetecilerin, kamuoyunu bilgilendirme ve devletin eylemlerini sorgulama görevleri, demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsurlarıdır.
Sonuç olarak, yaşananlar hem yargı sürecinin işleyişine dair dikkat çekici bir örnek oluşturdu hem de kamuoyunda ifade özgürlüğü konusundaki duyarlılığı yeniden hatırlattı. Aysever’in tutukluluğu kararının, hukukun tarafsız uygulanması ve toplumun bilgiye erişiminin korunması ilkesiyle uyumlu olup olmadığını zaman içinde göreceğiz. Siyasi aktörlerin bu tür meselelerde sergilediği tavırların, basın özgürlüğü ve demokratik katılım açısından uzun vadeli etkileri olacak gibi görünüyor.

















