İsrail, 26 Ekim 2024 tarihinde Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta önemli bir saldırı gerçekleştirdi. Saldırı, özellikle Hizbullah’ın güçlü bir kalesi olarak bilinen Dahiyeh bölgesine yönelikti. Bu operasyonda, insansız hava araçları kullanılarak gerçekleştirilen saldırılar sonrası bölgeden yükselen dumanlar dikkat çekti. Lübnan devlet medyasına yönelik haberlerde, Dahiyeh’de özellikle Haret Hreik bölgesinin en az iki kez vurulduğu bilgisi verildi.
Saldırıdan önce, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Dahiyeh’deki üç binanın yakınında yaşayan Lübnanlı sivillere, hava saldırıları başlamadan binaları derhal boşaltmaları talimatını verdi. Bu durum, bölgede endişeleri artırdı ve sivil halkın güvenliği konusundaki hassasiyeti gözler önüne serdi. İsrail’in Lübnan’daki saldırıları, 8 Ekim 2023 tarihinden bu yana sürdüğü çatışmaların bir uzantısı olarak değerlendiriliyor.
Son günlerde yaşanan çatışmalar sonucunda, Lübnan Sağlık Bakanlığı’nın verdiği verilere göre, 8 Ekim 2023’ten bu yana düzenlenen İsrail saldırılarında toplam 2 bin 634 kişi yaşamını yitirirken, 12 bin 252 kişi de yaralandı. Bu olaylar, bölgedeki gerilimi artırdı ve halk arasında derin bir korku ve endişeye yol açtı. Özellikle Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın, 27 Eylül 2023’te Beyrut’a düzenlenen hava saldırısında hayatını kaybetmesi, çatışmaların seyrini belirleyen önemli bir gelişme oldu.
İsrail’in bombardımanları sonucunda, Lübnan’da yüz binlerce kişinin yerinden edildiği bildiriliyor. Ülkenin güney kesimlerinden başkent Beyrut’a ve kuzeye doğru yoğun bir göç dalgası yaşanıyor. Lübnan hükümeti, yerinden edilen kişilerin 486 binden fazlasının Suriye’ye kaçtığını açıkladı. Bu durum, bölgedeki insani krizin ciddiyetini bir kat daha artırıyor. Yerinden edilen sivillerin durumu, ülkedeki siyasi ve sosyal dengeleri de etkilemeye devam ediyor.
Hizbullah, bu saldırılara karşılık olarak İsrail’e roket ve füzelerle misilleme yapmaya başladı. Ancak, İsrail tarafında bu saldırılara karşı büyük bir hasar bildirilmemesi, çatışmaların ne ölçüde büyüyeceği konusunda belirsizlik yaratıyor. İki taraf arasındaki karşılıklı saldırılar ve karşılıklar, sivillerin hayatını daha da zorlaştırıyor ve bölgedeki gerginliği körüklüyor.
Sonuç olarak, İsrail’in Lübnan’daki saldırıları, sadece siyasi bir çatışma değil, aynı zamanda insani bir kriz haline gelme potansiyeli taşıyor. Sivil halkın yaşadığı kayıplar ve iç göçler, bu çatışmaların etki alanını genişleterek bölgedeki istikrarı tehdit ediyor. Uluslararası toplumun bu duruma nasıl bir tepki vereceği ve barışçıl çözümler geliştirilip geliştirilemeyeceği ise belirsizliğini koruyor. İlerleyen günlerde yaşanacak gelişmeler, hem Lübnan hem de bölge için kritik bir öneme sahip olacak.
