Fransız BFMTV kanalında yakın zamanda yayınlanan bir program, Türk Ordusu’nun dışa bağımlılığının dikkat çekici bir şekilde %70’ten %30’a gerilediğini ortaya koydu. Aynı programda yapılan değerlendirmeler, bu önemli gelişmenin askeri açıdan ABD‘ye bağımlı olan Avrupa ülkeleri için imrenilecek bir tablo çizdiği yönündeydi. Bu başarının yankıları Yunanistan‘da da hissediliyor olacak ki, Yunan televizyonları Türk Savunma Sanayi’nin kaydettiği ilerlemeyi sürekli olarak gündeme taşıyor.
Türkiye, NATO ittifakı içinde her zaman diğer Avrupa ülkelerinden farklı bir muamele görmüştür. Adeta ‘üvey evlat’ yerine konulmuştur. İttifak içerisinde, silah ambargolarına maruz kalan tek NATO üyesidir. Parasını ödediği halde ambargolar nedeniyle silah tedarik edemediği dönemler yaşanmıştır. Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yaşanan çıkarma gemisi eksikliği nedeniyle ticari gemiler, çıkarma yapılmak için askeri amaçlı kullanılmıştır. Bu durum ambargolar sebebiyle yaşanan sıkıntıların somut bir örneğidir. Ortak savunma projelerinden keyfi olarak çıkarılmıştır. Müttefiklerden tedarik edilen silahların terörle mücadelede kullanımı engellenmek istenmiştir. Ancak ironik bir şekilde, bu ambargolar Türkiye’yi kendi savunma sanayisini geliştirmeye zorlamıştır. Ülkemiz bu alanda beklentilerin üzerinde bir ivme yakalamıştır. Bugün Türkiye’nin savunma sanayi, sadece piyade tüfekleriyle sınırlı kalmayıp, fişekten güdümlü füzelere kadar geniş bir yelpazede yerli üretim gerçekleştirmektedir. Elektronik Harp Sistemleri, savaş gemileri ve denizaltı üretimi başarılı bir şekilde yapılıyor. Özellikle İnsansız Hava Araçları (İHA) teknolojilerinde Türkiye, dünya genelinde önemli bir konuma yükselmiştir.
NATO standartlarındaki silah ve mühimmatların büyük bir çoğunluğu Amerikan yapımıdır. Bu yüzden NATO üyesi Avrupa ülkeleri, askeri açıdan ABD‘ye bağımlı hale gelmiştir. Bununla birlikte ABD, Türkiye dahil olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde askeri üs bulunduruyor. Bu askeri varlık, üs bulunan ülkeler üzerinde bir tür baskı oluşturmaktadır. Türkiye son yıllarda bu bağımlılıktan kurtulma yönünde kararlı adımlar atmaktadır. Libya, Suriye, Kuzey Irak ve Azerbaycan’daki operasyonlar ile terörle mücadelede, yerli üretim silah ve sistemlerinin etkinliği ve başarısı kanıtlanmıştır.
Öte yandan, Rusya‘nın bölgedeki tehditkar politikaları ve Baltık Denizi‘ndeki altyapıya yönelik sabotaj iddiaları, tüm Avrupa’da ciddi bir tedirginlik yaratmaktadır. Rus nükleer denizaltılarının İngiltere kıyılarında görüntülenmesi bu endişeleri daha da artırmıştır. ABD‘nin Avrupa ülkelerini koruma konusundaki eski istekliliği sorgulanırken, Türkiye’nin savunma sanayiindeki bağımsızlık ve başarı hikayesi, Avrupalı müttefiklerin dikkatini çekmeye başlamıştır.
Rusya tehdidi ve Amerika’nın güvenlik sağlama taahhütlerindeki belirsizlikler, Avrupa ülkelerini yeni arayışlara itiyor. Fakat AB ülkeleri kısa zamanda kendi silahlarını üretseler bile askeri personel konusunda büyük zafiyet yaşayacakları kesin. Avrupa ülkeleri, savunma konusunda rotayı Türkiye’ye çevirmiş gibi görünüyor. Türkiye de bu konuda istekli olduğunu saklamıyor. Sırf bu yüzden yakın bir gelecekte, AB ile Türkiye arasında iş birliği projeleri geliştirme ihtimali giderek güçleniyor. Sürekli değişken bir görüntü sergileyen gündemin neler getirip, neler götüreceğini hep birlikte takip edip göreceğiz.
Sağlık ve huzurla kalın.