Eşek, çayırda otluyordu. Taze otların, rengarenk çiçeklerin her birinden iştahla yiyordu. Serin bir bahar havası vardı ne soğuk, ne sıcak. Keyfi yerindeydi karakaçanın. Üzerine konan sineklerden rahatsız olsa da bir kuyruk sallaması yetiyordu. Çil yavrusu gibi dağılıyordu sineğin envaı türlüsü.
Bir ara başını kaldırdı, ileride ki tepede kurdun kulaklarını fark etti. “Vay hain kurt” diye içinden geçirdi. Ama keyfini bozmadı, daha çok uzakta idi kurt. Bu mesafeden kendisine zarar vermesi imkansızdı. Çayırın taze ve kokulu otlarından afiyetle yemeye devam etti. Tekrar tepeye bakınca, bu sefer kurdun kafasını gördü. Biraz tedirgin olsa da çayırın nefis otlarından vazgeçemedi. Kurt, eşeğin aymazlığını fark etmişti, artık kendini saklamıyordu. Bulunduğu yerden çıkıp, eşeğe doğru koşmaya başladı. Eşek, kurdun hamlesini gördü. “Geleceği varsa, göreceği de var. Okkalı bir çifte ile yere sererim” diye içinden geçirdi. Dişleriyle taze otlardan büyük bir demet daha kopardı. Kurt arada ki mesafeyi çoktan kapatmıştı. Eşeğin beklediği gibi ayaklarına değil, boğazına yapışmıştı. Eşek kendisi için her şeyin bittiğini anlamış, ağzındaki son lokmayı yutmaya çalışıyordu ama nasip olmadı.
Biraz sağlıklı düşündüğümüz de pusuda bekleyen yırtıcı hayvanlar gibi onlarca irili ufaklı devleti fark edebiliyoruz. Kimi dişini gösteriyor, kimi pençesini. Çok uzakta da değiller, herkesin net bir biçimde görebileceği kadar yakınlar. Zaman zaman yazılı veya görsel basından hırlamalarını, havlamalarını duyuyoruz. Ama hiçbirimiz bu görüntülerden ve hırlamalardan rahatsız olmuyoruz. Çoğu kez olmaz öyle bir şey diyerek kendimizi teskin ediyoruz. Ya da gelecekleri varsa, görecekleri de var diyerek efeleniyoruz.
Oysa tarih boyunca nice saldırılara maruz kalmış bir milletiz. Yüzlerce ufak, onlarca büyük devletimiz yıkılmış gitmiş. Bu yıkılan devletlerin çoğu, kendi iç çekişmelerimiz yüzünden tarih olmuş. Ama iç çekişme huyumuz sürekli devam ederek, bugünlere kadar gelmiş. Birkaç asır önce beylikler ya da aşiretler olarak birbirimizi yiyorduk. Şimdilerde siyasi görüş veya siyasi parti olarak bu huyumuzda ısrar ediyoruz.
Daha kötüsü, saldırıyı dışardan değil birbirimizden bekliyoruz. Kimilerine göre havlayan, hırlayan o devletlerin tüm derdi demokrasi ve insan hakları. Yoksa onların zerre kadar kötü bir niyetleri yok. Sorun içimizdeki hain ve koyunlarda, genel düşünce böyle. Sosyal medyada önüne gelen herkes, kendi muhalifine saldırıyor. Herkes trollük peşinde, kavga çıkarmak için algı yapıyorlar. Olmaması gereken bir şekilde küfürleşmelerle kitleleri tahrik ediyorlar.
Aslında kendilerini eşek yerine koyduklarının farkında değiller. Kurt sisli havayı severmiş. Öyleyse ülkemiz üzerinde oluşturulmaya çalışılan sisli havanın, bir an önce farkına varmalıyız. Tarihi boyunca sömürgecilikten geçinmiş bazı devletleri, demokrasinin beşiği olarak tanımlayanlara itibar etmemeliyiz. Bu gibi oyunlara karşı bir olmalıyız, iri olmalıyız, diri olmalıyız.
Sağlık ve huzurla kalın.