USD38,79
%-0.03
EURO43,42
%-0.13
EURO/USD1,12
%0.00
BIST9.701,55
%0.01
Petrol66,36
%-0.41
GR. ALTIN3.959,46
%-2.32
BTC4.010.942,51
%-0.87
Nuri Kaymaz
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. İki İmparatorluk ve Kürtlerin Tarihte Yürüyüşü

İki İmparatorluk ve Kürtlerin Tarihte Yürüyüşü

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

 

1514’te Çaldıran Savaşı ile birlikte başlayan Osmanlı-İran savaşları, 1823’e kadar devam etti. Çaldıran Savaşı ile birlikte başlayan Osmanlı-Kürt ittifakı, 1503 yılına kadar Akkoyunluların hâkimiyetinde bulunan bölgelerin Kürt emirlikleri ve sancakları olarak tanınmasıyla yasal bir statü kazandı.

1639’da Osmanlılar ile Safeviler arasında imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması (Kürtçe: Eqdî Zohab) Kürdistan’ı resmi olarak ikiye böldü. Bu anlaşma gereği, Bağdat, Basra ve Şehrezor Osmanlılarda kalırken, Revan, Naxçıwan ve Tebriz çevresi ise Safevîlere bırakıldı. Günümüzdeki Türkiye-İran sınırı de bu anlaşma ile büyük ölçüde belirlenmiş oldu. (Bu anlaşmadan sonra da birkaç kez Osmanlı-İran savaşları sebebiyle sınır değişmiştir; II. Kasr-ı Şirin Antlaşması olarak bilinen 1746 Kerden Antlaşması ile yine 1639’daki sınırlara dönülmüştür).

Kürdistan’ı kendisi ve İran arasında bir set ve tampon bölge olarak gören Osmanlı, başlangıçta Kürt emirlerine sınırsız yetkiler vermiştir; fakat zaman içerisinde İran tehlikesinin boyutunun artmasıyla bu yetkileri azaltma yoluna gitmiştir.

Keşifler Çağı içinde Ümit Burnu’nun (1488) keşfedilmesi ve Avrupa’dan Hindistan’a giden deniz yolunun bulunması, İran ve Osmanlı topraklarının önemini kaybetmesine, ticaret yollarının değişmesine sebep oldu. Bu gelişmeler, devletlerin gelir kaybı yaşamasına ve halka daha fazla vergi yüklenmesine neden oldu.

1683’te Osmanlı duraklama ve gerileme dönemine girerken, Rus Çarlığı ve Babür Devleti‘nin de İran’a komşu olmasıyla Safevî Devleti çöküşe geçti (1736). Bu tarihten sonra Afşar Hanedanlığı onun yerini aldı. Ümit Burnu’nun keşfi ayrıca Kürdistan Emirlikleri’nin önemini yitirmesine ve ticaret yolları üzerinde bulunmanın getirdiği zenginliği kaybetmesine yol açtı.

Osmanlı, Kürdistan’da babadan oğula geçen üçlü bir sistem kurmuştur: Kürt Hükümetleri (yarı bağımsız), onlara bağlı Kürt Beylikleri/Sancakları ve merkezi yönetim altında sancaklar. Kırsal alanlar Kürt emirlerine, önemli şehirler — Urfa, Birecik, Harput, Erzurum, Erzincan, Mardin, Van, Musul — ise doğrudan merkezin denetimine alınmıştır. Aynı zamanda Safevîler de benzer bir sistemi taklit etmiş ve Erdelan Kürt Emirliği büyük oranda bağımsız kalmıştır.

Çemişgezek ve Pazuki gibi Alevi (veya Şii) ve Bitlis gibi Kürt emirliklerinin Osmanlı tarafından ele geçirilmesi, İran’a büyük bir Kürt göçüne neden olmuş; bazı Kürt aşiretleri, Özbek saldırılarını engellemek amacıyla Tahmasb zamanında Xorosan bölgesine yerleştirilmiştir.

1605’te Kürt Canpolat Devleti‘nin Osmanlı’ya yenilmesi üzerine, Osmanlı Kilis ve çevresinden büyük bir Kürt nüfusunu İran’a sürmüş ve Şah Abbas (Hüküm Süresi 1587-1629) ile birlikte 22 aşireti daha Xorosan bölgesine yerleştirmiştir.

İster İran’da, ister Osmanlı’da, merkezi gücün zayıfladığı dönemlerde Kürt mirlikleri kendilerini bağımsız hükümdarlar gibi konumlandırmış ve geniş bir politik sistem kurmayı başarmışlardır. Safevilerin yerini alan Afşar Hanedanlığı sonunda Kürt Zend Hanedanı (1750-1794) ortaya çıktı. Osmanlı tarafında kalanlar ise bu dönemi pek iyi değerlendirememiş, 1800’lerden itibaren Osmanlı’nın başlattığı reform hareketlerinden olumsuz etkilenmişlerdir.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı’ya karşı isyanı ve Kütahya‘ya ilerlemesi üzerine, Kürt emirliklerinde de bazı kıpırdanmalar başlamış; özellikle Soran Emirliği gerekli adımları atmış ve diğer Kürt emirliklerini yutmaya başlamıştır. Ancak, Osmanlı’nın toparlanmasıyla 1835’e kadar birçok Kürt emirliği tasfiye edilerek, yerine merkeziyetçi bir sistem kurulmuştur.

Tanzimat Fermanı (1839), Osmanlı’nın modernleşme ve yenileşme hamlesi olarak görülmekte olup, bu dönemde Kürtler de diğer Osmanlı tebaaları gibi vatandaş statüsü kazandı.

II. Mahmud’un reform hareketleri, oğlu Abdülmecid döneminde de hız kazanmıştır. Bu dönemde, hem İran hem Osmanlı tarafında Kürtlerin emirlikleri olan Mukri (1802), Tebriz Hanlığı (1802), Pinyanişi (1823), Soran (1835), Zirkan (1835), Silêmanî (1838), Mahmudi (1839), Şirvan (1840), Behdinan (1843), Hîzan (1845), Palu (1845), Xurşidî (1847), Bitlis (1847), Müküs (1847), Hakkari (1849), Baban (1851), Botan (1855), Süveydi (1864) ve Erdelan (1867) gibi birçok emirlik ortadan kaldırılmış ve yönetici sınıflar ya tümden tasfiye edilmiş ya da sürgün edilmiştir.

1847’de, Bedirxan Bey İsyanı bastırıldıktan sonra Osmanlı, Kürdistan Eyaleti adını verdiği yapıyı kurmuş ve bölgeyi dolaylı yönetimden doğrudan yönetime geçirmiştir. Bu eyalet, 1867’de Sırbistan‘ın elden çıkması nedeniyle benzer bir tehlike barındırması sebebiyle lağvedilmiştir.

1876’da Osmanlı, I. Meşrutiyet’i ilan etmiş ve anayasal monarşi rejimine geçmiştir. Bu dönemde, iki meclisli bir yasama organı olan Mebusan ve Ayan meclisleriyle Meclis-i Umumi açılmıştır. Osmanlı’nın ilk ve son anayasası olan Kanun-i Esasi bu dönemle yürürlüğe girmiştir.

Birinci Meşrutiyet, II. Abdülhamid‘in 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndaki yenilgisini gerekçe göstererek Meclis-i Mebusan‘ı kapatmasıyla 1878’de sona ermiştir. Bu dönemde, Kürt memurların meclislerde temsil edildiği görülmektedir.

Kürdistan’da, mirliklerin kalkmasıyla kaotik bir ortam oluşmuş; Osmanlı-Rus savaşları nedeniyle gerek asker sevkiyatında zorluklar yaşanmış ve Osmanlı’nın yenilgisi pek çok olumsuz sonucu beraberinde getirmiştir.

Bu kaotik ortamda, iki yeni sınıf öne çıkmıştır: aşiretler ve tarikatlar1820’den itibaren Nakşibendi ve Kadiri tarikatlarının egemenliği ve çatışmaları, Kürdistan’ı adeta bir çatışma alanına dönüştürmüştür. Osmanlı döneminde, bu tarikatlar zaman zaman karşılıklı destekler ve çatışmalar yaşamış, tarikatlar ve aşiretler birbirini talan etmeye başlamıştır.

1826’da Yeniçeri Ocağı kaldırılmış, yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni bir ordu kurulmuştur. Bu tarihten sonra, orduya sadece Müslüman unsurlar alınacak, devletin asker ihtiyacını karşılamak ve ekonomik yükü azaltmak amaçlanmıştır. 1834’te Redif adıyla yeni askerî birlikler oluşturulmaya başlanmıştır; ancak halk, askerlik hizmetinden kaçmakta ısrar etmiş ve asker toplamada büyük güçlükler yaşanmıştır.

Kürdistan‘da halkın büyük oranda göçebe olması, asker toplamayı oldukça zor hale getirmiştir. 1835’te, Osmanlı, mirlikten rütbesini düşürdüğü Bedirxan‘ı Redif miralaylığına getirerek asker toplamaya başlamıştır.

Tanzimat (1839); mali, idari ve askerî bazı yenilikler getirdi ve mevcut toplumsal düzen içindeki çıkarları etkilenen grupların muhalefeti nedeniyle, imparatorluğun tüm sınırlarında bu reformların uygulanması mümkün olamadı. Bu karmaşa döneminde, 1835 ve 1838 Şark Harekatları’nda ağır darbe alan Kürt emirliklerine yönelik bir plan devreye sokuldu.

Neredeyse tüm Kürt emirleri, maiyetindekiler ve onları destekleyen aşiret reisleriyle beraber sürgüne gönderilmişti ve diğer taraftan Mısır ile Osmanlı savaş halinde idi. Bu karmaşık ortamı yönetmek amacıyla Bedirxan Bey‘in önü açıldı; onun faaliyetleri ise görmezden gelindi. Bedirxan, Nizip Savaşı (1839) sırasında Osmanlı’nın güçsüzlüğüne şahit olmuş ve Cizre‘ye döndükten sonra bağımsız hareketlere başlamıştır.

Cizre, Botan ve Hecî Beyra kazalarını yöneten Bedirxan, burada düşük vergi sistemi uygulandı. Bu politika, Musul ve çevresindeki köy ve kasabalardan insanların onun bölgesine göç etmesine neden oldu. Bu göçler zamanla, birçok kaza ve nahiyenin atıl ve harabe hale gelmesine yol açtı; merkeze ödenen vergilerin gecikmesi ise Botan ile İstanbul arasındaki sorunları büyüttü.

Ancak, Bedirxan kısa sürede nüfuz alanını Van, Revanduz, Siverek, Siirt, Şengal ve Diyarbakır‘ın büyük kısmına yaydı. Bir dönem, Urmiye ve Şino bölgelerini de ele geçirdi. Ayrıca, Hakkâri, Van, Muş ve Bitlis‘teki yerel beyleri konfederasyonuna kattı ve Cizre‘de bir tüfek ve savaş malzemeleri fabrikası kurdu. Böylece, en geniş alan üzerinde hükmetmeyi başaran kişi konumuna yükseldi (Bugünkü şöhretini büyük oranda buna borçludur). Osmanlılar ise bu yükselişe karşı ancak Cizre’yi Musul’a bağlamak girişiminde bulunabildi (1842).

1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesiyle, Müslüman ve gayrimüslim halkın her alanda eşit konuma getirilmesi öngörülüyordu. Bir süredir Avrupa misyonerlerinin etkisi altındaki Kürdistan’daki Hıristiyanlar, özellikle Nasturiler, yıllardır bağlı oldukları Kürt beylerine karşı ayaklandı ve yönetimlerini tanımayı reddetti; vergi vermekten kaçtılar.

Dini sınıf olan mollalar ve aşiretlerin yükselmesi, kısa sürede Kürdistan’da çatışmaya neden oldu. Bedirxan, Tiyari aşireti ile Nasturilere yönelik geniş çaplı bir harekât başlattı (1843). Hem Hristiyan hem de Müslüman unsurlar üzerinde yönetimini pekiştirmeye çalıştı.

Fransa ve İngiltere’nin müdahil olması üzerine Osmanlı, Bedirxan’ın yükselişinin önüne geçmek için bir ordu gönderdi. Bedirxan, bu orduyu kısa sürede bozguna uğrattı. Bu zaferinin ardından, “Bedir Xan, Botan Emiri” yazılı sikke bastırdı ve bağımsızlığını ilan etti. 1844’te Şengal ve Xerzan Ezidileri’nin bölgelerini de kontrol altına aldı.

1877-78’deki 93 Harbi ve Osmanlı’nın Kürtler Üzerindeki Etkisi

  • 93 Harbi (İnönü Savaşı, 1877-78): Osmanlı hem Balkanlar hem de Kafkasya Cephesi’nde Ruslara karşı savaşır.
  • Kafkas Cephesi ve Ermeniler: Rusların yerel komutan ve askerleri Ermeni kökenlidir; bu durum Osmanlı-Kürt-Ermeni ilişkilerini olumsuz etkiler.
  • Ermenilerin Hareketleri: Rusların zaferiyle, Ermenilerin emirliklerden yoksun kalan topraklara sarkmasını sağlayacak ve bölgeye hakim olma çabalarını arttırdı.
  • Rusya’nın Hedefleri: Sıcak denizlere inmek, Ermenileri bölgeye yerleştirerek sıcak denizlere inmek ve bölge üzerinde nüfuz kurmak.

Şeyh Ubeydullah’ın Yükselişi ve Rolü

  • Diyanet ve Askerî Güç Toplama (93 Harbi sonrası):
    • Güç Toplama: 40 bin Osmanlı askerinin toplandığı bölgeler (Diyarbakır, Urmiye, Süleymaniye, Van).
    • Komutan: Şeyh Ubeydullahê Nehrî, Nakşibendi şeyhi ve Müslüman Kürt lider.
    • Osmanlıyla İşbirliği ve Üniforma Alması: 1847’den sonra Osmanlı, ilk kez bir Kürt lidere üniforma verdi.
    • Desteğin Artması: Hristiyan Kürtler de destek verdi.
  • 1878’de Osmanlı’ya Karşı Ayaklanma (İsyan):
    • Bir Kürt beyliği kurma amacıyla, Gever Kaymakamı’nın Kürt aşiretlerince cezalandırılmasıyla patlak verdi.
    • İsyankâr hareket: Kısa sürede bastırıldı, ancak olay sonrası Şeyh Ubeydullah geri adım attı.
    • Güç gösterisi: Oğlu Seyid Abdülkadir’e devrettiği olay, olası bir Kürt bağımsızlığı niyetini belirtileri.
  • İran’a Yönelik Hareket ve Yenilgiler:
    • Öz hedef: 1880’de İran (Kaçar Hanedanı) saldırısına geçti.
    • Hedefler: Suwacbulaq (Mahabad), Miyanduav ve Mêraxa’yı alıp Tebriz’e yöneldi.
    • Başarısızlık: Urmiye kuşatması başarısız oldu, İran güçlerine yenildi.
    • Geri çekilme ve yenilgi: Osmanlı ve İran işbirliği sebebiyle kayıplar ve yenilgiler yaşandı, Şeyh İstanbul’a götürüldü, sonra kaçıp Nehri’ye döndü, en sonunda sürgün edilerek Mekke’de öldü (1883).

  • Şeyh Ubeydullah’ın etkisi:
    • Osmanlı’nın Kürtler arasındaki bölgesel güçlerini kullanma ve kontrol etme çabası.
    • Osmanlı’da ilk kez Kürt bir lidere resmi şekilde elçilik ve üniforma verilmesi.
    • Kürt aşiretleri ve dini liderlerin milli ve bağımsız hareketlere katılımı.
    • İran ve Osmanlı’nın ortak hareketleriyle bölgedeki Kürt güçleri zayıflatıldı.
  • Nihayetinde: Sürgün ve baskı uygulamalarıyla, bölgedeki Kürt hareketleri önemli ölçüde kontrol altına alınmaya çalışıldı.

Kaynaklar ve Ek Okuma Listesi (Özetle)

  • İlgili çalışmalar:
    • Orhan Örs, “Aşiretçilik, Milliyetçilik ve İslamcılık Kavşağında Osmanlı’nın Kürt Siyaseti”
    • Celîlê Celil, “1880 Kürt Ayaklanması ve Şeyh Ubeydullah Nehri”
    • Ali Anooshahr, “In the Name of the Caliph and the Nation: Sheikh Ubeidullah Rebellion”
    • Diğer akademik ve tarihsel kaynaklar, bölgesel ve siyasi analizler.

İki İmparatorluk ve Kürtlerin Tarihte Yürüyüşü
Yorum Yap
Giriş Yap

Haber Kontak ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!