Efendim, bu ikinci yazımın satırlarını ben yazabildiysem, siz de şimdi okuyabiliyorsanız, tekrar tekrar hoş geldiniz Kontak Modu köşemize. İlk yazımdan bugüne, dünyaya yeni gözlerini açanlar da oldu, maalesef aramızdan ayrılanlar da! Hiç düşündünüz mü bunu? Çünkü haftaya ben yazabilecek miyim, ya da siz orada olup okuyabilecek misiniz? Nasipte varsa, elbette…
Kendimi Tanıtayım
Yahu “Sen de nereden çıktın, kimsin nesin, kimcisin, kimlerdensin, in misin cin misin!” derseniz, efendim dünyaya gelmişim gelmesine ama, bendeniz 70’li yıllardaki iki çocuk projesinden kardeş olanıymışım. O yıllarda memur aileleri 2 çocuklu olmalıymış; kafalarda çocuk sayısı 2’de sabitlenmiş, anlayacağınız. Masal bu ya, ilk çocuğun doğumundan sonra gel zaman git zaman, belki de ikinci bir evlatları olacak olmuş. Amma velakin, bre densiz bebek, “Bir yıl, iki yıl sonra ne gelmeye yeltenirsin, kardeş için vakit erken!” yahu, kafasında ahali. İşte naçizane ikinci gelen doğmamış da, birkaç yıl sonra ben doğmuşum.
Hayatın Oyunları
Ayol “Senden sonra dünyaya gelmeye cüret eden bir başka densiz olmuş mu?” derseniz, dedim ya! İki çocuklu bir memur ailesi profiline uymuyor o da… Yahu kardeşim, Rus ruleti gibi hayatın ha! Derseniz, işte ben de tam öyle düşünüyorum. Yani istatistiksel olarak, hemen gelip kardeş olmaya yeltenen doğsaymış, benim hayatım gümbürtüye gidecekmiş. Yani dünyaya gelemeden, sizlere bunları yazamadan, doğmamış bir çocuk olacaktım. Hayat ne garip, değil mi? Doğmayabilirdim, olmayabilirdim bu dünyada. Ama “Piyango sana vurmuş,” da diyebilirsiniz, veya “Eyvah eyvah, hapı yutan sen oldun ha!” diye de düşünülebilir! Hayatıma mal olan bu Rus ruleti oyunu, travma, drama da olabilir; milyonda bir isabet eden bir piyango bileti de. Nereden baktığınıza bağlı.
Güzelliklere Katkı
Sanırım ben dünyaya vize almayı başaran bir talihli olarak gördüm kendimi hep, şu hayat yolculuğumda. Gelmeyebilirdim de dünyaya. Peki ama geldiysem, neden? İşte bu sorunun cevabı, beni bugün buraya, sizlere “güzellikleri” yazmaya kadar getirdi. Eğer dünyaya geldiysem, bir katkım, bir güzelliğim olsun; birinin yüzündeki bir gülümseme, kalbindeki bir sevinç olayım. Bir şeker tadı vereyim çocukların diline, bir tatlı huzur ekeyim annemin gönlüne. Bir sıcacık kek yapamaz mıyım tüm apartman komşularıma? Selam olsun canı gönülden kurda, kuşa, Mehmedime…
Böyle diye diye geçti ömrümün çoğu. “Başarılı olabildin mi bari Demet yahu bu nankör dünya düzeninde?” derseniz, belki de çok başarılı olamadım. Ama en azından çabaladım, çabalıyorum. Gayret ettim, hâlâ gayret ediyorum; bir güzellikte tuzum, şekerim olsun diye… Çünkü doğmayabilirdim de. Ben ya da biz, doğduk iyi ama, yarını göremeyebiliriz de! Ya nasip…
Kaldırım Taşı Olabilmek
Nasipte ne kadar iyilik etmek varsa, ömür denen bu yolda, son günkü menzile varıncaya dek, yine de güzelliklere giden yollarda bir kaldırım taşı olabilmek için çabalamaya değer deyip koyulalım yola. Yol bu ya, güneşli günler kadar, kar da var, çamur da. Ama niyetimiz önemli; madem hasbelkader doğdum ve yolum sizlerle kesişti, fırsat bu fırsat, safları sıklaştıralım, bir iyiliğe, güzelliğe vesile olmak için buradan…
Hoppala! İyi de bunları niye yazdın Demet, derseniz, bunları yazdım çünkü… Lütfen anne karnına kendi seçimiyle düşmeyen, belki bugün vazgeçmeyi düşündüğünüz doğmamış bebeklerden vazgeçmeyin, demek istedim. Size ve dünyaya bir Demet gül, bir Demet gülüş olurlar belki de…


