Çok Saygıdeğer Doktor Bey (Stefan Zweig),
Şimdi biraz sakinliğe kavuştum. Yollamış olduğunuz ve ilk haftaların yoğun çalışmaları arasında büyük bir zevkle okuduğum güzel kitabınız için size teşekkür etmeyi bir görev biliyorum. Anlatımınızdaki ustalıkla duygusallığın bir araya gelişi okuru tatmin ediyor, ona ender rastladığı bir mutluluk veriyor.
Özellikle cümlelerinizdeki yinelemeler ve güçlendirmelerle anlattığınız kişiye sokuluşunuz ilgimi çekti. Düşlerde saklı olanı yavaş yavaş aydınlığa çıkaran kimi belirtileri andırıyor.
Karakterleri anlatımınızı ince eleyip sık dokumama izin verirseniz, Balzac ve Dickens’deki başarınızın üstün olduğunu söyleyebilirim. Fakat bu çok zor değildir, çünkü her ikisi de kolay ve dosdoğru kişilikli insanlardır. Zor Rus’ta ise bu o kadar kolay değil; pek memnun edici olmamış. Kimi yerde boşluk ve soru işaretleri hissediliyor.
İzin verirseniz bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum; özellikle de kendini psikopatolojinin elinde bulunduran Dostoyevski üzerine. Bana kalırsa siz Dostoyevski’yi sözde bir sara hastası olarak görmemeliydiniz. Onun bu hastalığa tutulmuş olduğu pek doğru değildir.
Sara hastalığı organik bir beyin rahatsızlığıdır ve genelde düşünce değerini yitirir, verimi azalır. Şimdiye kadar düşünce gücü çok yüksek tek bir ünlüde böyle bir rahatsızlığa rastlanmıştır; o da duygusal yaşamı üzerine pek az bilgimiz olan düşünce devi Alman fizikçi Helmholtz’dur. Sara hastası oldukları savlanan tüm diğer ünlüler gerçekte İzteri hastasıydı.
Düşçü Lombrosso iki-si arasındaki farkı henüz teşhis edememişti. Bu tıbbi fark çok önemli bir titizliği gerektirir. İsteri, ruhsal öğelerden oluşmuş bir bileşimdir, kimi insanda sanatının doruğunda kendini gösterir. Bu, hiç çözümlenmemiş, ileriki yıllarda kişinin ruhsal yaşamında ortaya çıkıveren, onu ikiye bölen önemli bir sorunun kalıtı olabilir. Bana kalırsa Dostoyevski’yi anlatırken her şeyi onun isteri hastalığı üzerine inşa edebilirdiniz.
Dostoyevski’nin bünyesinin ister hastalığına yatkın olduğu etkeninin yanı sıra, ben kanıtlanmış başka bir etkeni de çok ilginç buluyorum. Bana bir zamanlar Dostoyevski’nin yaşam öyküsünde bir bölüm gösterilmişti. Buna göre, o kişinin ileriki yıllarda ortaya çıkan sağlık sorununun nedeni, çocukluğunda babasının sert davranışları ve onu cezalandırmış olması olabilir. Ancak bunun nasıl bir ceza olduğu tutulmaktadır.
Sözünü ettiğim bölümü araştırıp kolayca bulabilirsiniz. Çocukluğunda yaşadığı olaylar, ilerde travmaya dönüşmüş ve krizlere neden olmuştur.
Dostoyevski’nin bütün yaşamını etkileyen, bahsiyle ilişkilerinin yarattığı ruhsal durum etkilemiştir. Çok bilinçli, hatta mazoşist bir boyun eğmeyle, öfkeli bir karşı çıkma arasında gidip gelmiştir. Mazoşizm, kendini baskıdan kurtarmak isteyen kişinin suçu kabullenme duygularını içerir.
Sizin düalizm dediğiniz şey, ruhsal bir anlaşmazlık, daha doğrusu bir çelişki; ruhsal bir kalıtımdır. Rus insanı’nda, başka toplumlardan daha çok yer etmiştir. Daha birkaç yıl önce tedavi ettiğim bir Rus hasta için yazmış olduğum kapsamlı raporda da açıklamıştım. Çocukluğunda yaşadıkları ve ruhsal çelişkisi, İsteri hastalığı’nın belirtilerine neden olabilir. Bu ruhsal duruma, nevrotik olmayan Ruslarla, Dostoyevski’nin hemen hemen tüm roman kahramanlarında rastlanır.
Edebiyattaki Tuhaflıklar ve Psikolojik Durum
Sizin de gözünüzden kaçmadığına emin olduğum, onun edebiyatındaki tuhaflık bizler için yadırgatıcıdır, Rus insanı içinse olağan bir ruhsal durumdur. Öncelikle ızdırap verici, yadırgatıcı ilgilenir. Ancak bu gibi şeyler, ruh çözümü olmadan kavranamaz.
Baba katilliğini ele aldığı “Karamazov Kardeşler” Dostoyevski’nin kişisel sorunudur. Başkalarına olan sevgisindeki alışılmamışlıklar, içgüdüsel öfke veya sınırsız acıma; kahramanları seviyor mu, yoksa nefret mi ediyor, seviyorlarsa kimi seviyorlar… Bütün bunların temeli onun psikolojisidir.
Patolojik yönlerine vurgu yaparken, Dostoyevski’nin ozansal yaratıcı gücünü küçümsüyor olduğumu düşünmeyeceğinizi biliyorum. Fakat şimdi çok uzadığına inandığım mektubu bitirirken, bu konunun sabır gerektirdiğini de söylemek isterim.
Tekrar teşekkür eden, içten selamlar yollayan.
Freud.
19 Ekim 1920, Viyana IX. Bölge, Berg Sokağı 19