USD42,46
%0
EURO49,61
%0.030
EURO/USD1,17
%-0.12
BIST10.918,51
%-1.07
Petrol63,45
%1.24
GR. ALTIN5.750,25
%0.17
BTC3.893.673,49
%-1.21
Cemil Uçar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. İstanbul’un Taş Gibi Aşık Anıtı: Galata Kulesi

İstanbul’un Taş Gibi Aşık Anıtı: Galata Kulesi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Eveleyip Geveleyip

Bir hayat, özellikle bir zamandan sonra daha iyi kavranıp idrak ediliyor ki asla tek başına ve yalnızca kendin için yaşanmıyor. Asla! Hepimiz az çok bilmişizdir; genellikle az sözden çok anlar, her zaman olmasa da çoğu kez edilen sözlerin ardında edilmeyeni ararız. Çünkü güvensiz, güveni arıyoruz; çünkü sevgisizliğe gömüldüğümüzden sevgiyi arıyoruz.

Saygısızlığa ve çok bilmiş görünmeye çalışmadan ben de dönüp geçmişe baktığımda kocaman fedakarlıklar veya hadi abartılı olmasın, üstüme düşenleri diyeyim, yaptığım halde küçük küçük duyarlılıkları —en hafif halinde— önemsemediğim ya da farkında olmadığım için belki de basite aldığımda gereken dikkati ve özeni göstermediğimi bugün çok daha iyi anlıyorum.

Sözün tam burasında halk hikâyelerine konu olmuş bir öykücüğe bir yer vermeliyim: Temel idama gidiyormuş, dönmüş Dursun’a, “Dursun; ha bu bana ders olsun!” demiş. Bu öykücük, kendim için en sevdiklerimden ve uygun gördüklerimdendir. Umarım sizler için bu böyle olmaz; erken öğrendiklerinizi ve anladıklarınızı en zor şekillerde de olsa gerçekleştirip hayata geçirirsiniz.

Yazının Bazen Aptalca Sevgisi

İşte yazıyı sevmek bazen böyle aptalcadır; bir türlü toparlayıp etmeniz gereken sözü edemezsiniz. Sözü dolaştırıp dolaştırıp durursunuz. Oysa çoğumuz sözü dolaştırmayı kötü sanıp, canımız sıkıldığında yanımızdaki arkadaşımıza veya sevgilimize dolaşmayı teklif edecek kadar da cesur oluruz. Oysa oturmaktansa, söz bile olsa sözü dolaştırmak iyidir. Unutmayın, sağlığa en iyi gelecek şey yürümekmiş; gövdemizi taşıyan ayaklarımız sağlığımızı borçlu olduğumuz parçamız.

Herakleitos ve Parça-Bütün İlişkisi

Ne güzel demiş Herakleitos: “Parça bütüne tabidir.” Çok sonraları da ben uydurup eklemiştim: “Bak parça, parçalıyor bütünü.” Sonraları bunu da anlamıştım; her uydurulanı zamanla üretiyormuş insan. Siz siz olun aklınızdan geçenlere takılıp kalmayın benim gibi. Zeka ilişkilendirmek olsa da çoğunu çıkarıp abartmamak gerekiyor; gerçek dediğimiz her neyse onu. Ne yapalım yani, zeka ilişkilendirmek ise!

Kendimizi Tanrısallaştırma

Kendimizi Tanrısallaştırma’yalım. Evet, üretiyoruz ama ürettiğimiz kadarını da tüketiyoruz, değil mi?

Yahu ben yazının başına niye gelmiştim, Galata Kulesi ile ilgili bir şeyler yazacaktım, değil mi? Her an mı hafıza boşluklarım artıyor, unuttukça unutuyorum. Yoksa uyanıklık yapıp yazının başına uygun, yazının içini mi dolduruyorum? Bilmiyorum.

Günümüzde Yazı Yazmanın Kolaylığı

Günümüzde yazı yazmak artık çok kolay; internet var, yapay zeka var; yani aradığın kadar materyal mevcut elimizin altında. Peki ya istek? İşte en zorunlu olması gereken şey bu istek. İstek açısından temelinde duygu vardır. Yani sözün özü ve kısası aslında yazı ve sevgi için gerekli tek olgu istektir. İstek yoksa hiçbir şey olmaz. Bunun için sokak argosunda bazen çapraşık ve sıkışık zamanlar şöyle derler: “Ne istiyorsun kardeşim sen?”

İstek ve İnsan

Evet, ne istiyoruz sahiden hepimiz birbirimizden? Rahmetli ve en özel dostum Poyraz, alengirli işlerle uğraştığı zamanları anlatırken şöyle demişti bir defasında: “Baba, baktım çok konuşuyor; adam konudan uzaklaşıyor, derdim ki hop hop kardeşim, sevgiye, ilgiye muhtaç değiliz, ne anlatıyorsun sen? Konuya gel; ne zaman vereceksin parayı?” Şimdi bakıyorum da sahiden aradığı para değilmiş; ne onun ne benim. Evet, insana gerekli belki de en gerekli duygu, kendini iyi hissedecek, iyi hissettirecek dostlardır.

Eylem ve Niyet

En çok kızdıklarım her zaman eylem değildir ya da sevdiklerim değildir mi? Eylemin arkasındaki niyettir. Siz siz olun, size kendinizi kötü hissettirecek her şeyden ve herkesten uzak durun! Ne yazık ki benim de sizin gibi çok param yok bu sıralar… Çok gerekirse bir şekilde bulacağımı düşünüyorum; eğer ayaklarım yürümeye devam ederlerse ve yürürsem ama derdimizin, özellikle ülkemizin şu korkunç ve zor zamanlarında çoğu insan sorumluluklarından dolayı istemeye istemeye paraya Tanrısal bir güç veriyor, fark etmeden. Küçük pis bir azınlıkta ölümsüzlüğü istercesine habire biriktiriyorlar halktan aldıklarıyla… Bu tamamen birbirinden farklı.

Para ve Değerler

Diyeceğim o ki para sözü edildiğinde hemen yüzünüzü gözünüzü buruşturmayın! Kötülük parada değil; onu nasıl bulup kullandığınızda gizlidir. Çok abartılı ve iddialı gelse de ben insanın istediğini, bildiği çok şeyi yapabileceğine inanıyorum. Ancak yaptıklarımız veya yapamadıklarımız kadar, neler hissedip hissettirdiğimiz de önemli sanıyorum. Ya da hâlâ ben böyle inanarak yaşayanlardanım.

Hepinizden konuyu uzattığım için beni bağışlamanızı, hiç olmazsa hor görüsüz hoş görmenizi diliyorum. Sahiden düşünmek çok korkunç ya!… Hoşgörü ve horgörü ne kadar iç içe.

Şimdi araştırma ve biraz da derleme olan tarihi güzelliğimiz Galata Kulesi’ni yazayım. Bizi iyi hissettiren dostlarımıza layık olmak dileğiyle… Şimdiden gözlerinize sağlık, saygılarımla.

İstanbul’un Taş Yığını ve Aşkın Anıtı: Galata Kulesi

İstanbul’da bir taş yığını vardır ki, hem tarih kokar, hem aşkla yanar, hem de 673 yıldır yerinden kıpırdamadan etrafı gözetler: Galata Kulesi! Yüksekliği 63 metre, kat sayısı 9. Ama mesele bu değil… Mesele, onun hikâyelerle dolu koca bir kalp taşımasıdır — hem de taş gibi sağlam.

1348 Model, Ceneviz Malı!

Galata Kulesi, 1348 yılında dönemin Avrupa markası Cenevizliler tarafından “Christea Turris” (İsa Kulesi) adıyla inşa edildi. Bu da bize gösteriyor ki İstanbul, o zamanlar bile “konum harika, manzara efsane” şeklinde gayrimenkul reklamlarına konu olacak kadar değerliydi.

Kule ilk olarak savunma amacıyla yapılmıştı. Yani bugünün kameraları, güvenlik sistemleri yoktu; ama bir kule dikersen, tepeden geleni gideni rahat görürsün diye düşünmüşler. Ne var ki zamanla kule “iş değiştirdi.” Gözlemci oldu, yangın gözetledi, zindanlık yaptı, hatta bilimsel uçuşlara destek bile verdi. Kurumsal CV’si çok dolu, anlayacağınız.

Hezarfen mi? Adam Uçtu!

Galata Kulesi, İstanbul’un sadece siluetinde değil, ruhunda da yer etmiş bir yapı. Kimi zaman tanık, kimi zaman figüran, ama hep başrolde… Aşklar yaşanmış, hayaller kurulmuş, ayrılıklar olmuş ama kule hep yerinde kalmış. Belki sen de bir gün onun gölgesinde yürürken, yanındakine dönüp şunu söylersin: “Bak, bu kuleyi birlikte çıkarsak, bizden bir hikâye daha yazarız…”

Galata Kulesi’nin en meşhur tarihi anekdotu Hezarfen Ahmed Çelebi’ye aittir. 17. yüzyılda Evliya Çelebi’nin yazdığına göre, Ahmed Çelebi kendi yaptığı kanatlarla Galata’dan atlayıp Üsküdar’a kadar uçtu. Günümüz gençliği “Vallahi TikTok çekmek için atlamıştır” dese de, o dönem bu olay bilimsel bir devrim gibi algılandı. Fakat IV. Murad “Bu adam fazla zeki” deyip onu Cezayir’e postaladı. Kıssadan hisse: İstanbul’da fazla dikkat çekersen, seni mutlaka başka bir yere yollarlar.

Kuleler Arasında Aşk Olmaz Mı Sandın?

Galata Kulesi’nin Kız Kulesi’ne olan aşkı, İstanbul’un en tatlı efsanelerindendir. Rivayete göre Galata, Kız Kulesi’ne âşıktır ama aralarındaki Boğaz yüzünden birleşemezler. Ta ki Hezarfen araya girip aşk mektubunu uçurarak Kız Kulesi’ne ulaştırana kadar. Hadi bakalım! Tarihteki ilk “drone ile mektup yollama” da böyle gerçekleşmiş olabilir mi?

Süt Gibi Semt: Galata

Galata isminin kökeni Yunanca “gala” (süt) kelimesinden gelir. Bir teoriye göre bölgede sütçülük yapıldığı için bu isim verilmiş. Bir başka teoriye göre ise buradaki manzara o kadar “süt liman” ki, başka isim olmazmış. Hangisi doğru bilinmez ama bir gerçek var: Galata, tarih boyunca hem ticaretin hem de aşkın merkezi olmuştur.

Saygılarımla…

İstanbul’un Taş Gibi Aşık Anıtı: Galata Kulesi
Yorum Yap
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.