Gölgedeki Filmler
Vesikalı Yarim – İmkânsız Aşkın Siyah Beyaz Hikâyesi
1968 yapımı Ömer Lütfi Akad filmi Vesikalı Yarim, Türk sinema tarihinde imkânsız bir aşkın en unutulmaz anlatılarından biridir. Siyah-beyazın gölgesinde, kentin yalnızlığını ve tutkunun çıkmazlarını bir araya getiren bu film, kendine has sinema diliyle hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Başrollerde Türkan Şoray (Sabiha) ve İzzet Günay (Halil) izleyiciye, sıradan hayatın içine sızan sıra dışı bir aşkın sancılarını hissettirir.
Filmin senaryosu, Sait Faik Abasıyanık’ın 1948’de yayımlanan Lüzumsuz Adam kitabındaki “Menekşeli Vadi” öyküsünden Sefa Önal tarafından uyarlanmıştır. Öykünün lirizmini, Akad’ın incelikli mizansenleriyle buluşturduğu bu film, Türk sinemasında anlatı ve biçim arasındaki hassas dengeyi en güçlü şekilde kurar.
Benim bu filmle tanışmam öğrencilik yıllarıma, Nilgün Abisel hocanın dersine dayanıyor. Hocamız yalnızca filmi analiz etmemizi istemekle kalmamış, bir dönem sınavını da tamamen bu film üzerinden yapmıştı. Yıllar sonra sektörde çalışmaya başlayınca fark ettim ki, Vesikalı Yarim gerçekten de Türk sinemasında özel bir yerde duruyor. Jeneriğinden kullanılan fontlara, kamera hareketlerinden finaline kadar her detay incelikle düşünülmüş.
Lütfi Akad’ın “başından sonuna kadar kurduğu dünya” bu filmi yalnızca bir aşk hikâyesi olmaktan çıkarıp sinemamızın hafızasında kalıcı bir yere yerleştiriyor.
Hikâye: Aşk ve Çıkmaz
Hikâye basit gibi görünür: Manav Halil, arkadaşlarının ısrarıyla gittiği bir pavyonda Sabiha ile tanışır. Bu tanışma, giderek büyüyen bir aşka dönüşür. Birlikte yaşamaya başlasalar da Halil, evli ve çocuklu olduğunu gizlemiştir. Yalanın ve toplumsal baskının gölgesinde büyüyen bu aşk, kaçınılmaz biçimde hüzünlü bir sona varır.
Türkan Şoray, Sabiha karakterinde tüm ihtişamı ve kırılganlığıyla parlıyor. Onun bakışlarındaki ağırlık, Sabiha’nın hem güçlü hem de yalnız bir kadın olduğunu hatırlatır. İzzet Günay ise Halil’in sıradan ama içten dünyasını sade bir oyunla yansıtır. Bu karşıtlık, filmin dramatik gerilimini güçlendirir.
Yan karakterler, özellikle pavyonun arka planında beliren figürler, gerçek hayatın içinden çıkıp gelmiş hissi verir. Filmdeki amatör ruh, Akad’ın titiz rejisiyle birleşerek yapaylıktan uzak, organik bir atmosfer yaratır.
Vesikalı Yarim görsel diliyle de özel bir yerde durur. Akad, kamerayı karakterlerin ruh hâline eşlik eden bir gözlemciye dönüştürür. Siyah-beyazın gölgeleri, aşkın karanlık ve aydınlık yanlarını simgeler. Kamera hareketleri, abartıdan uzak, duygunun nabzını tutan bir sadelik taşır.
Her kadraj, aşkın imkânsızlığını hissettiren bir şiirsellik taşır. Final sahnesi ise, Türk sinemasının en unutulmaz vedalarından biri olarak belleğimizde yer eder.
Vesikalı Yarim yalnızca bir aşk filmi değil, aynı zamanda Türk sinemasının “gerçekçilik damarının” en parlak örneklerinden biri olarak karşımızda duruyor. Gölgedeki filmlerden biri ama gölgesinden çok daha büyük ışığı var.