Almanya’da siyasi kriz derinleşiyor. Angela Merkel’in ardından, Başbakan Olaf Scholz liderliğindeki ‘trafik ışıkları’ koalisyonunun çökmesi ülke gündeminde önemli bir yer tutuyor. Koalisyonun dağılmasının ardından, Almanya’da erken seçim kararı alınarak, siyasi arenada büyük bir hareketlilik yaratıldı. Erken seçim tarihinin 23 Şubat 2025 olması, seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte toplumsal heyecanı artırmış durumda.
Bu seçimler öncesinde en dikkat çekici gelişmelerden biri, aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD)’nin anketlerde öne geçmesi oldu. Özellikle, ABD seçimlerinde Donald Trump’a destek veren Elon Musk’ın Almanya seçimlerinde de AfD’yi desteklemesi, partinin dünya genelinde daha fazla bilinirlilik kazanmasına yardımcı oldu. Musk’ın desteği, sosyal medyada büyük yankı bulurken, AfD de bu dönemde etki alanını genişleterek, ülkede çeşitli protestoların patlak vermesine neden oldu.
Seçim kampanyalarının sürmesi ile birlikte, aşırı sağın yükselişine dair protestolar düzenlenirken, parlamentoda da bu durum tartışmaların odak noktası haline geldi. Aşırı sağ karşıtı partiler, AfD’nin kapatılması için harekete geçtiklerini duyurdu. Bu çerçevede, farklı partilerden 113 milletvekili, AfD’nin devlet fonlarından yararlanamaması talebini içeren bir önergeyi İçişleri Bakanlığı Komisyonu’na sundu. Yeşiller Meclis Grubu ayrıca, AfD’nin yasaklanması için bir başvurunun yapılmasının başarı şansını incelemek amacıyla başka bir önerge daha geliştirdi.
Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) milletvekili Marco Wanderwitz, anayasanın 21. maddesine atıfta bulunarak, AfD’nin faaliyetlerinin Alman demokrasisine zarar verdiğini ifade etti. Wanderwitz, bu durumun AfD için geçerli olduğunun altını çizerken, partinin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması gerektiğini belirtti. “En azından birkaç yıl içinde bu partiden kurtulmak için tarihi sorumluluğumuz” diyerek, bu konuda acil adımlar atılması gerektiğinin altını çizdi.
Sosyal Demokrat Parti (SPD) milletvekili Carmen Wegge ise, “AfD demokrasi için bir tehdittir” diye konuştu. Wegge, demokratik bir ortamdaki bir partinin yok edilmesinin tarihte yaşandığını hatırlatarak, “Bir partinin oy pusulasında yer alması, onun demokratik hedefler peşinde koştuğu anlamına gelmez” ifadelerini kullandı. Bu açıklamaların ardından, Almanya’da demokrasinin dirençli olması gerektiğine vurgu yapıldı.
Bu siyasi krizle eş zamanlı olarak, göçmen politikasıyla ilgili önemli bir gelişme yaşandı. AfD’nin desteğiyle kabul edilen yeni göçmen önergesi, ülkeye giriş izni olmayan kişilerin, özellikle koruma talep edenlerin, girişinin yasaklanmasını öngörüyor. Federal Meclis’te yapılan oylamada, ana muhalefet partisi olan Hristiyan Birlik (CDU/CSU) tarafından önerilen bu politika, 345 oya karşı 348 oyla kabul edildi. 10 milletvekili ise çekimser kalarak oylamaya katılmadı. Bu birliktelik, AfD’nin kapatılması için yapılan girişimlerle çelişki yaratırken, ülkede büyük tepkilere yol açtı.
Sonuç olarak, Almanya’da yaşanan siyasi kriz ve aşırı sağın yükselişi, hem ülkenin geleceği hem de demokratik yapısı üzerinde önemli derinlikte etkiler yaratıyor. 23 Şubat’ta gerçekleştirilecek olan erken seçimler öncesinde, siyasi partilerin bu konudaki duruşları daha da belirleyici olacaktır.