Geçtiğimiz altı ay içinde Ravza Kavakçı’nın hakimlere karşı nasıl bir tutum sergilediğini konu alan bir yazı yazmıştım. Bu konuyla ilgili, Türk yargı sisteminin geleceği hakkında endişe verici bir gelişme yaşandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden eğitim yardımı alan ve ABD’de eğitim gören Kavakçı, sosyal medyadan kendisine hakaret edildiği iddiasıyla Anadolu Adliyesi Asliye Ceza Mahkemesi’ne başvurdu. İki dosya sunarak vatandaşın paylaşımlarında hakaret edildiğini öne sürdü. Ancak mahkeme, paylaşımların sanık tarafından yapıldığını kanıtlamada zorluk çekilebileceği gerekçesiyle sanıkların beraatine karar verdi.
Kavakçı, kararın aleyhine olduğunu düşünerek hakimi HSK’ya şikayet etti. HSK, şikayeti değerlendirerek hakim M.E.’nin savunmasını istedi. M.E., uzun yıllardır hakimlik yapan deneyimli bir isim olmasına rağmen, HSK tarafından kararının tarafsızlık ilkesine uygun olmadığı gerekçesiyle uyarı aldı. Emekliliği geçmiş olmasına rağmen disiplin cezasıyla karşı karşıya kalan M.E., demokrasi ve yargı bağımsızlığı adına endişelerini dile getirdi.
Türk yargısının bağımsızlığı konusunda yaşanan bu gelişmeler, adalet ve huzurun temelini oluşturan Adalet’in ne kadar önemli olduğunun altını çiziyor. Vatandaşlar, haklarının korunduğuna inandıklarında huzur ve adalet bulurlar. Ancak ülkemizde hakimlerin dahi hukuklarının korunmaması, endişe vericidir. Bu durum, Türk yargısının bağımsızlığı ve adaletin tekrar tesis edilmesi gerekliliğini ön plana çıkarıyor.
Bu gelişmelere rağmen, adaletin ve bağımsız yargının tekrar tesis edilmesi için adımlar atılmalı ve yargı sistemi güçlendirilmelidir. Adaletin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması, toplumsal barışın ve huzurun devamı için hayati öneme sahiptir. Bu süreçte siyasi otoritenin hukukun üstünlüğüne saygı göstermesi ve yargının bağımsızlığını koruması önemlidir. Sonuç olarak, adaletin olmadığı yerde demokrasi ve huzurun var olmayacağı unutulmamalıdır.