Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkardı. Bu durum, Batı kamuoyunda büyük bir yankı uyandırdı ve tartışmalara sebep oldu.
İtalya’nın başkenti Roma’da gerçekleştirilen G7 Dışişleri Bakanları toplantısı çerçevesinde düzenlenen basın toplantısında Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, konu hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Borrell, İsrail’in ateşkesi reddetmek için herhangi bir geçerli gerekçesi olmadığını belirtti ve sunulan önerinin İsrail için gereken tüm güvenlik garantilerini içerdiğine dikkat çekti.
Borrell, “Bugün İsrail’e baskı yapalım ki, Lübnan’da dökülen kanı durdurmak için teklifi kabul etsin. Barışı düşünmeye başlayalım” çağrısında bulundu. Lübnan’daki durumdan endişe duyduğunu ifade eden Borrell, “Beyrut her gece şiddet ve bombardıman altında kalıyor” şeklinde konuştu.
Avrupa Birliği’nin unutmaması gereken, UCM’nin Netanyahu ve Gallant hakkında verdiği karara saygı duymalarını gerektiğini vurgulayan Borrell, “AB ülkeleri bu karara beğenseler de beğenmeseler de saygı göstermek zorundalar. Bu, kişisel bir tercih değil. Uluslararası hukuk açısından yapılması gereken bir durumdur” şeklinde ifadeler kullandı.
Borrell, AB üyelerinin tutumunu eleştirirken, “Putin ile ilgili aldığınız kararları alkışlayıp, Netanyahu ile ilgili alınmış bir karara sessiz kalamazsınız” uyarısında bulundu. Bu açıklamalara paralel olarak, Avrupa’nın uluslararası hukukun gereklerini yerine getirmesi gerektiğini savundu. “Eğer Avrupalılar, UCM’yi desteklemezlerse, adalet için hiçbir umut kalmayacak” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.
Sonuç olarak, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararları ve Borrell’in yaptıkları, uluslararası hukuk açısından büyük bir öneme sahip. UCM’nin bu tür kararlarının, uluslararası politikadaki yansımaları ve AB’nin konuyla ilgili tutumu dikkat çekici bir tartışma konusu olmaya devam edecek gibi görünüyor. Özellikle, Orta Doğu’daki gerginliklerin sürdüğü bir dönemde, bu tür değerlendirmelerin artması ve ülkelerin uluslararası hukuk çerçevesinde ne denli duyarlı davrandıkları da merak konusu olacak.