Günümüz felsefi tartışmalarının hâlâ sıcak konularından biri, yaşamda anlam arayışıdır. Bu arayış, insanın kendine dönük olarak düşünüp sorgulaması, okuması ve konfor alanından çıkması gereken dönemlerin belirleyici özelliğidir. Anlam arayışı, her döneme damgasını vuran en esaslı insani meseledir.
Hayatımda iki defa okuduğum ender kitaplardan biri, Gılgamış’tır. Bu eser, bilinen ilk destan ve insanın kendini değiştirme isteğinin kavranmasına yardımcı olan evrensel bir edebiyat metnidir. Muazzez İlmiye Çığ’ın derinlemesine analizleriyle zenginleşen bu destan, geçmişten günümüze birçok alanda ilklere ayna tutmaktadır. Gılgamış Destanı, hayatın evrensel ve güncel meseleleriyle ilişkilendirilmesi için bir fırsat sunmaktadır.
Uruk şehrinin 5. kralı Gılgamış, yaptığı işler ve elde ettiği başarılarla bir süre sonra güç zehirlenmesi yaşamaya başlar. “Kendi halkına çektirdiği zulüm, başını döndürürken, onu hayvansal bir ruhun temsilcisi olan Enkidu ile karşılaştırır” (Çığ, 2004). Gılgamış, geniş surlarla halkını doğadan koparırken, insanın robotlaşması sürecinin ilk örneklerinden birini sergilemektedir. Zulmüne dayanamayan halkın Tanrılara yakarılması sonuçta Enkidu’yu getirir. Medeni Gılgamış, doğal Enkidu üzerinden doğayı kontrol altına alır. Bu süreç, doğa karşısında insanın bağımsızlaşması olarak tanımlanır. Fakat doğaya hükmetme çabası, Gılgamış’a bir zehirlenme hali yaşatır; günümüzde de gördüğümüz gibi, insan eylemleri doğayı yok etmeye yönelik hale gelir.
Uygar insan, aklın ve bilimin sınırlarını zorlayarak değişim ve dönüşüm içerisinde olmasına rağmen, aklın soğukluğunun ve bilimin sayısal değerler içermesinin yanında duygulardan yoksun kalması, dengesizlik yaratır. Bu dengesizlik dışarıya güç, hırs ve sınırsız istek olarak yansır. “Geliştikçe eylemlerine yansıyan bencillik, geriye dönüşü olmayan bir noktaya getirebilir insanı” (Çığ, 2004). Doğadan kopuş, nihayetinde insanın kendinden kopması demektir.
Destanda özellikle iki ana içsel yolculuk öne çıkmaktadır. İlki, Sedir ormanlarına yapılan bir yolculuktur. Gılgamış’ın, canavar Humbaba’yı öldürme girişimi, Tanrılara ait alanı keşfetme ve ölümsüzlüğe erişme isteğiyle bağlantılıdır. Konfor alanından çıkan Gılgamış, karanlık ve zorlu yollarla büyük başarılara ulaşır. “Ulaştıkça, Gılgamış kendindeki potansiyeli açığa çıkarır ve değişir” (Çığ, 2004). Farkına varmak, kendindeki potansiyeli en üst sınırlarda kullanabilmek, değişimin en temel nedenleri arasındadır.
Ancak büyük başarılar, genellikle bir bedel gerektirir. Gılgamış’ın en yakın arkadaşı Enkidu’nun ölümü, onu yankılanan bir kayba sürükler; bu kayıplar ve travmalar, içsel yolculuklarda en büyük itici güçler haline gelir. Gılgamış, yaşamın anlamını bulmak ve ölümsüzlüğü aramak üzere daha da zorlu bir içsel yolculuğa çıkar. Bu yolculukta, yaşamın insanlara; ölümsüzlüğün Tanrılara verilmiş olduğunu görür. “Bu yolculuk, Gılgamış’ın manevi bir dönüşüm yaşamasına ve kişiliğinin tamamen değişmesine neden olur” (Çığ, 2004).
Anlam, kendimize dönüşle mümkün hale gelir. İnsanlık olarak yeniden sorgulamak ve uzun düşünsel, ruhsal yolculuklar yapmak zorundayız. Bu yolculuklarda atalarımızdan miras kalan kutsal, mistik tüm metinler, simgeler, mit ve destanlara kulak vermeliyiz. Gılgamış gibi, “İnsan, kendisinde var olanı bulmayı denemelidir; çünkü bu, evrensel bir yolculuktur.”
Gılgamış Destanı
Jean Bottero (Çeviri: Orhan Suda)