Ülkemizin Güney Doğusunda ve Doğu Anadolu’nun bir bölümünde, 90’lı yıllarda terör en yoğun dönemini yaşamıştı. Bölgeye seyahat etmek cesaret istiyordu. Asker birliğine gitmeye, teskere almış asker evine gitmeye korkuyordu. Çünkü yollar emniyetli değildi. Terör örgütü yol kesiyor propaganda yapıyor, yolcuları soyuyor, adam öldürüyordu. Terör konusunda yeterince eğitim almamış askerler, terör bölgesine göreve gönderiliyordu. Bu durumdan cesaret alan teröristler sürekli askeri birliklere saldırıyordu. Terör olayları gündemden hiç düşmüyordu.
Devlet otoritesinin zayıf kalması yüzünden, örgütün bölge halkı üzerindeki baskısı kolaylaşıyordu. Önemli şirketler bölgedeki irtibat bürolarını kapatmış, pazarlama elemanı bile göndermiyorlardı. Örgüt, kepenk kapatması için esnafa sürekli baskı yapıyordu. Bu şartlar altında bölge ekonomisi en kötü günlerini yaşıyordu.
Müttefiklerimiz her zamanki gibi sabrımızı sınıyorlardı. Parasıyla aldığımız silahları, terörle mücadelede kullanmak yasak şerhiyle veriyorlardı. İstediğimiz silahlar yerine demode olmuş silahları satmaya çalışıyorlardı. Bazen de sudan sebeplerle, parası ödenmiş silahlara ambargo koyuyorlardı. Bize kendi silahımızı yapmaktan başka çare bırakmıyorlardı.
Terörle başarılı bir şekilde mücadele eden Polis Özel Harekat Dairesinin helikopter talebi, ikinci bir Silahlı Kuvvetler ortaya çıkar mantığıyla kabul edilmiyordu. Bir süre sonra Özel Harekat Polisleri terör bölgesinden çekilerek, havaalanlarına gönderiliyordu. Oysa bugünlere gelindiğinde Emniyet Birimlerinin elinde onlarca helikopter var. Darbe girişiminde Özel Harekat Dairesinin karargahı vurulmuş, elli civarında Polis şehit edilmişti. Sanki birileri Özel Harekat Polislerinden intikam alıyordu.
Fakat zaman içerisinde gündem çok fazla değişti. Bir zamanlar insanların gitmeye çekindiği bölge, artık turizm patlaması yaşıyor. Dağlarında barut kokusu, can korkusu yok artık. Esnafın kasası doluyor, insanlar terörist baskısıyla kepenk kapattığı günlere yanıyor. Teröristler, silahından personeline kadar kendini yenilemiş bir orduya bu sefer direnemediler. Bölgeyi terk edip kaçtılar. Sınır ötesinde emperyalistlerin eteğinin altına sığındılar.
Bugünlerde gündem çok daha farklı. Terörist başından örgüte silah bırakma çağrısı yapmasını istiyorlar. Oysa örgütün terörist başına bağlılığı çoktan bitmişti. Silahından kıçındaki dona kadar Sam Amcasına borçlu bir örgüt var artık. Herkes her şeyin farkında, böyle bir çağrının sonuçsuz kalacağını herkes biliyor. Fakat cezaevinde ölecek bir örgüt lideri, kimin ekmeğine yağ sürer düşüncesi ile hareket ediliyor. Bu lider bozuntusu yakalandığında, annesinin Türk olduğunu söylemişti. Kürtçe bilmediğini iddia edenler var. Merhum bir siyasetçi onun için; “Apo ne Kürt ne de Türk’tür. Nesebi gayri sahih ……….. biridir.” demişti. Başka söze gerek var mı?
Sağlık ve huzurla kalın…