Nükleer gerilim, uluslararası ilişkilerin karmaşık ve tehlikeli bir aşamasına girmiş durumda. İran’ın nükleer programı, özellikle 2024 yılı itibarıyla, bölgesel güvenlik ve küresel diplomasi açısından belirleyici bir unsuru temsil ediyor. Ülke, yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum üretimi konusunda önemli adımlar atarken, Tahran yönetimindeki bazı yetkililerin İsrail’in tehditlerine karşı nükleer silah üretimi yönünde yaptığı açıklamalar, dünya genelinde endişeleri artırıyo
Son dönemlerde, ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından İran’a yönelik baskılar devam ediyor; ancak Avrupalı taraflar, sorunların diplomasi yoluyla çözümüne yönelik adımlar atmaya çalışıyorlar. İran’ın nükleer programı, 1950’lerde Şah döneminde ABD desteğiyle başlatılmış, 1979’daki İran devriminden sonra ise Batı ile yaşanan gerilimler nedeniyle yavaşlamıştır. 2000’lerin başından itibaren İran’ın gizli nükleer faaliyetleri medyaya yansıdı ve bu durum, uluslararası platformlarda ciddi endişelerin oluşmasına neden oldu.
İran ile 5+1 ülkeleri arasında 14 Temmuz 2015’te imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP), uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında İran’ın nükleer faaliyetlerinin denetimini öngörüyordu. Ancak, Donald Trump’ın 8 Mayıs 2018’de anlaşmadan çekilmesiyle birlikte, İran nükleer programında kademeli olarak hızlanmaya gitti. Bu bağlamda, uranyum zenginleştirme faaliyetlerinde önemli artışlar gözlemlendi ve Tahran yönetimi, anlaşmanın güvencelerinin fiilen çökmeye başlamasıyla ciddi adımlar attı.
Özellikle, 5 Ocak 2020’de İran’ın yüksek düzeyde uranyum zenginleştirme çalışmalarına başlaması, bölgedeki nükleer gerilimlerin artmasına neden oldu. İran Atom Enerjisi Kurumu, 2021 yılında Fordo’daki nükleer tesiste uranyumu yüzde 20 saflıkta zenginleştirdiğini duyurdu; ardından Nisan 2021’de ise yüzde 60 saflıkta uranyum zenginleştirdiğini açıkladı. Bu durum, nükleer silah elde etme potansiyeline yönelik ciddi bir tehdit olarak değerlendiriliyor.
Müzakere süreçleri ise yıllardır duraklama safhasında kalmış durumda. Nisan 2021’de yeniden başlatılan nükleer müzakereler, daha sonra Washington ve Tahran arasında yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle sonuç vermedi. Eylül 2021’de askıya alınan görüşmeler, İran’daki iç protestolar ve bölge ülkelerinin artan tehditleriyle birleşince, nükleer anlaşmanın geleceği daha da belirsizleşti.
İsrail’in nükleer silah sahibi olarak bölgede varlık sürdürmesi, İran’daki nükleer silah edinme tartışmalarını alevlendirdi. ABD’nin Tahran’a karşı aldığı sert tutumlar ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) raporları, İran’ın nükleer kapasitesinin artışını destekleyen göstergeler olarak öne çıkıyor. 20 Kasım’da yayımlanan son raporda, İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ile nükleer silah üretme kapasitesine yaklaştığı belirtilmişti.
22 Kasım’da ise, İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından önerilen, ABD tarafından desteklenen İran aleyhindeki karar önerisi, 19 ülkenin evet oyu ile kabul edildi. Bunun ardından, Tahran’ın uranyumu daha hızlı zenginleştiren yeni nesil santrifüjler kullanmaya başlayacağı duyuruldu.